CEBBAR OĞLU MEHEMMED

featured
service
Magazinel kısımları bile çok kişi tarafından bilinmez hale gelen bir koca kuşak yitip gitti tarihimizde. Edebiyatta, siyasette, sanatın her kolunda, medyada ve sayısız alanda her kesimden insanın içini buruk hale getiren bir çölleşme sardı her yanımızı. İklim soluk, etraf kesif.. Bahar bile belki çiçeklerini her dalından sunmuyor. Her şeyin kaba, nobran olduğu bir kesit içinden geçtiğimiz. Üstelik çok değil yarım insan ömrü kadar uzak bir geçmişe öykünüyoruz.Bir çiçeği eline alıp sevdalısına ezberden bir şiir okuyacak kaç delikanlı kaldı. Kaç kadın hüzzam makamında bir şarkıyı içinden nağmelendirerek söyler bu devirde, geri kafalılık yaftasını göze alarak. İşte öykündüğümüz çağın, dilimizin, tarihimizin en münevver hem de kavgacı olabilmiş isimlerinden birinden bahsedeceğiz.Daha 16 yaşında İzmir’de vapurla gidip gelirken vurulduğu ve moda tabirle uzaktan sevdiği Vacide isimli genç kıza bir mektup yazıp takip ettiği evinin merdivenlerine bırakır. Kız bu mektubu ve hisleri karşılıksız bırakmaz ve karşılıklı mektuplaşma başlar. Ardından kahramanımız, sevdiceğine yazdığı bir mektup okul müdürü tarafından yakalanınca okula önce polis gelir ardından bir arkadaşıyla beraber önce nezarete sonradan da hapse gönderilir. Ardından olaylar sarmalanarak gelişir ve akıl hastanesine gönderilir. Çok sonra ise eğitim hakkı kendisine geri verilir ama atıldığı okulu kendisini geri kabul etmez ve İstanbul’ gider. Vacide’yi bir daha hiç göremez.16 Yaşında bir genci, aşk mektubuyla hapse attıracak kadar büyük bir heyula elbette Nazım Hikmet’ten başkası değildir. Şiir ise şöyledir: “Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın bahtiyarlığına benzer seni sevmek…” Bu olaydan 5 yıl sonra dönemin tek partisi olan CHP kültür ve sanat alanında her sene etkinlikler düzenlemekte ve ödüller vermektedir. Kahramanımız ödülü Cahit Sıtkı Tarancı’ya kaptırsa da ikinciliği genç bir şair adayı olarak alacaktır. Yazdığı şiir ise bugün ismini pekte kimsenin bilmediği bir eserdir. O şiirden önce politik yayınlarda fazlaca şiiri yayınlansa da asıl literatüre adımını attığı şiiri budur ve yazımıza ismini vermektedir. Bu toprakların bağımsızlığı için her şeyini feda eden yiğit anadolu evlatlarına yazılmıştır.“yılların yücesinden şöyle bir seyran edelim bir avuç toprağıma çöreklenmek için yürümüş selâmsız sabahsız destursuz girmiş memleketime yedi çeşit frenk askeri uğursuz bir hava çökmüş üstüne memleketimin uğursuz ve karanlık çocuklar gülmemiş artık sessiz sessiz ağlamış analar oduna giderken vurulmuş ve yahut harman yerinde avuçları buğday kokan delikanlılar ve nice gâvurdağı kızlarının birer birer ırzına geçilmiş yalvarmış ihtiyarlar allah’a – rivayet şöyledir kim – dumanlı bir güz akşamı şu mor dağlar efendim destur demiş de yürümüş”Sonraki yıllar boyunca gözaltılar, nezarethaneler, hapis cezaları peşini bırakmayacaktır. Türkiye’de aydın olmanın ve düşündüğünü ifade etmenin bedelini gururla göğüsleyecektir. Şiir de kendine özgü muazzam bir tarz yaratana da kadar toplumcu akımın en kıymetli eserlerine imza atar. Ülkemizde yine kendiyle anlamlanan, toplumcu ve millici bir siyasal alan yaratan, yazınımızda çok özel bir yeri kendine ayırmamıza sebebiyet veren bir harika dimağdır. Hayata gözlerini yumduğu 2005 yılına kadar Sinema eleştirmenliğinden editörlüğe, senaristlikten köşe yazarlığına kadar birçok alanda eserler vermiştir. 80 yaşında vefat ettiğinde tam 56 kitabı insanlığa armağan ederek ayrılır aramızdan.Ha unutmadan ismi iki ‘l’ ile değil iki ‘t’ harfi ile yazılır. “kanlı hesapları vardır kıyamete kadar sürecek ölümlü şairlerin kim bilir nerden bilecek ne çığlıklar geçer daha dünyadan attilâ ilhan gibi”
CEBBAR OĞLU MEHEMMED