GÜL Kİ GÜLLERİN AÇILSIN

featured
service

Daha önce paylaştım.
Ustam Hasan Hüseyin Korkmazgil demiş, “sevmek kurar bu dünyayı yeni baştan.”

Dünyadaki oluşların ve işleyişin farkına vardığında beri insan ve insanlık ikircikli. Yani, yaşadığı günleri çok defa eleştirmiş, kargaşalı ve adaletin eksik olduğu yer olarak nitelemiş. Yer yer sanat ve edebiyat ile de düşlerini anlatma deneyimini yaşamış. Edebi veya tarihi nitelik içeren metinlere baktığımızda, bu günkü yergilerimiz ve övgülerimizin çocukluk, gençlik ve olgunluk öykülerini seyrediyormuşuz gibi oluruz.

O zamanki çocuklar için de, eskiye göre saygısız denmiş, tembel denmiş, hazırcı denmiş, amaçsız denmiş, bencil denmiş, geçimsiz denmiş. Her ne kadar, oluşun ve işleyişin imkanları farklı olsa da, bir çok konuda niteleme aynı.

Bunun bir sebebi olmalı diye düşünüp de, kararlarında belli bir netliğe ulaşamayanları anlayışla karşılıyorum. Benim fikrimi merak edenler için hemen söyleyeyim; insan doğa ile uyumlu olmayı reddetmekle kalmayıp, ona bodoslama daldığı gibi, bir de saygısızca hakim olmaya kalkışıyor. Yani, medeniyetini doğal ortamın sağladığı engin alanlarda değil de, teknik imkanları kullanarak daha ziyade mülkiyetçi yaklaşımın aklı bilinçle keskinleştirerek meydana getirdiği bencilliğin kurbanı olmakta diretiyor. Öteki, düşman veya rekabetçi/yarışmacı olmadan rahata ereceği umuduyla kalkıştığı hızlı , canını dahi pazara sürdüğü bu durumun farkındalığını yitirmektedir.

Geçen hafta Meraklısına Entrikalar anlatan, Murat Yetkinin kitabını okudum, bir önceki hafta da Ali Kemal’in öldürülüş öyküsünü anlatan ve 1918-1920 yılları arasındaki Osmanlı kadın modasını anlatan birer kitap okudum. Gördüğüm o ki, insanların toplu davranışlarını maniple eden işleyişin bilgisine her can malik olamıyor. Yani, bizim yerel veya alt düzeyde fikrimizin ve davranışlarımızın sebebi olan gerçekler büyük oranda üst akıl tarafından kurgulanmış büyük ölçekli çıkarların kotarılması adına yürürlüğe sokulmuş şeylerin tezahürü. Dolayısıyla, insanı ideal davranmaya, ideal düşünmeye davet etmek şart fakat yeterli değil. Peşinden sürüklendiğimiz, dünyayı kasıp kavuran, sloganları yüreğimizden vuran bir çok toplumsal hareketliliğin görünmeyen getirileri için uluslararası çaba harcayan kişi ve kuruluşlar var.
Hatta devletler var.

Bunu niye didedim, söyleyeyim.
İnsanın, gıdalar dışındaki temel gereksinimleri, yani duygulanım, bölüşüm, eğlenim, sanatsal üretim, entellektüel doyum, inanç ve ibadet gibi göreceli nitelik ve değerde olan her bir şeyin temel döngüsü binbir çeşit müdahale ile doğal olmaktan çıkarıldı. Bunun yerine ikame edilen, sosyolojik, ekonomik ve ideolojik temelli yeni ve kontrol edilebilir döngüler ağı örüldü. Artık, insanların merhametine ve düşüncesine hatta, yakıcı ihtiyacına cevap verecek işgörenleri, sahibi ve mühendisleri belli “fabrikasyon” üretim yapan sistemler var. Bir kişiye veya ülkeye ırkçılığa karşı duyarlılık gerekiyor ise bu sistemlerim imkanları seferber ediliyor. Ya da, bir ülkeye herhangi bir ülkeye diğer bir ülkenin dostluğu ya da düşmanlığı gerekiyor ise mutlaka bir hal çaresine bakılıyor.

Toplamında insanı makeninleştiren sürecin çıktılarının etkili kılınmış olduğunu söylemek istiyorum. Sevgiyi, iyiliği, eşliği, yardımı, hoşgörüyü, güzelliği veya sanatı akçal (para) etkileyenlerin değişkeni eden anlayış gittikçe ağırlık kazanıyor, dolayısıyla insan kendi hayatının basit değişkenlerine dahi müdahil olma cesaretini kaybediyor.

Sevmek işine yeniden döner isek.
Sevmek insanın anlamlı halinin doygunluk yaratan mucizevi hissedişidir. Güzeli görmek kadar, kötüyü fark etmenin temelinde yatan da odur. Ruhun marazi halinden kurtuluşu reçetesine yazılan başat ilaç da doğal sevinç, sevmek ve sevmekten kaynaklı hoşgörülü kabuldür. Farkın farkında olan akıl, gönül ve bilinç eşgüdümlü hissiyat, evrendeki varlık sebebini daha kolay kavratır. Bu da, kibiri, didişmeyi, düşmanı, cinsiyetçilikten kaynaklı sorunları azaltır. Dolayısıyla, insanı “sanı kafesinde” çaresiz ve muhtaç kılan, yaşamak adına her türlü değeri satılığa çıkaran canlı olmaktan kurtarır. En önemlisi de, zarını insanın robot haline hükmetmek adına atanların yenilgisine katkı sunar.

Para kaybı gibi maddesel zararlar, sevgi ve duygu kaybı olmayan toplumlarda erkisi çok olmayan zararlardır. Asıl zarar duygu ve kaygı kaybı yaşayan toplumlarda görülmekte.

Şundan adım gibi eminim ki, insandan umudu kesenler kendilerinden yola çıkarak buna kendini inandırmaktadırlar. Mesele de bu zaten. İştahını “organize” etmiş tilkinin “peyniri” beklediği yerde, karga ağaçtadır, koşullar da ötmesin adına hazırlanmıştır. Karga ağzındaki peyniri unuttuğu an “organize işler” planlandığı gibi yürüyecektir. Daha da kötüsü, insanın kendine inancını yitirirken, ihtiyacı olan herbir şeyin fabrikalarının kuruluyor olması.

Evet, eskiden de gençler söyle nankör böyle tembel, iyilik maraz getirir, tırnağın varsa başını kaşı, yemeyenin malını yerler gibi yargılar neredeyse geleneksel insan davranışının gizli çirkenleriydiler. Şimdi tüm dünyayı bir düğmeyle manipüle edebilecek işleyiş söz konusu.

İnternetiniz kesildiği zaman dahi duygular, düşünceler, acılar, unutlar, sevgiler ve onları kapsayan canlılık devam edecektir. Endişeden teslimiyet yerine dirilik, farkındalık ve dayanışma çıkar ise doğa da kurtulur, insanlık da hayat da.
Ona sebep diyorum ya, sen insansın insanlığı unutma.

Görmek istemeyenlerden daha körü, duymak istemeyenlerden daha sağırı, sevmek istemeyenlerden daha yalnızı olmadığını bile bile şiir ediyorum düşümü.

Çocukluğumda duyardım bizimkilerden; “gül de güllerin açılsın.”

Evet, bilmeliyiz ki bilmezlik bitsin şu halimizi eline dolamış sahipsizlikte.

“Sevmek kurar bu dünyayı yeni baştan” ile başladık, öyle bitsin muhabbet.

Gerçeğe hü.

GÜL Kİ GÜLLERİN AÇILSIN