BİR ENERJİ LAFIDIR GİDİYOR

featured
service

Evet, bir enerji lafıdır gidiyor.

Her şey enerjidir savı ile başlayan niteleme gittikçe insanı tarifte ihtiyaç duyduğumuz her boyut için kullanılmaya başlandı.

Genelde, maddede bulunduğu söylenen, gerektiğinde ısı, ışık biçiminde ortaya çıkabilen, hatta organizmanın etkin gücü de denilen şey.

“Elektrik alamadım, enerjim düşük, enerjik” biçiminde günlük halimizi tarifte çok kullanmaya başladığımız, güçsel nitelemesi ağır basan ifadeyi de kelime ve söz dağarcığımızın güdüklüğü ile ilişkilendirsem de, asıl belirleyicinin teknolojik aletler ile iç içeliğimiz olduğu kanaatindeyim.

Görünür veya görünmezliği konusunda çok şey söylenebilir olan enerjinin doğuranları fiziksel olarak ayrı, toplumsal olarak ayrı değerlendirilebilir.

Müsaade ederseniz, ben kültürel doğuranlarından ve kullanım alanlarıyla birlikte işgal ettiği sosyal boyutu değerlendireyim.

Bir kaç sene önce, bir yakınım, televizyonda filim izlerken, bir oyuncunu diğerine “ ben o çocuktan elektrik alamıyorum” dediğini duyar duymaz, “eşini kastederek, ben de bizim H…’dan elektrik alamıyorum” demiş. Onu duyan diğer akrabam da hiç zaman kaybetmeden “kız aman, adam senelerdir kahrını çekiyor, sen bir de elektrik bekliyorsun” diyerek kendince taşı gediğine koymuş.

Etkilenim veya duygulanımı tarifte “elektrik” sözcüğü hep “mekanik” gelmiştir bana. Çocukluğum ve okul edinimlerim sebebiyle, barajlar, ışık, kablolar, pil gibi şeyler aklıma gelir. Bir de, birden çalışan irili ufaklı cihazlar. Dolayısı ile de, incelik, anlam ve sanatsal ifade çeşitlilikleri içermesi gereken ruhu tasvirde kullanılmasını yadırgarım.

Sinirler arasındaki ileti taşınmasını, bakışlar veya dokunuşlarla meydana gelen devini ve değişikliklerin itici gücü olarak hesaba katılsa da, enerji ve elektrik maddenin ötesindeki bizi derinlemesine anlatamıyor derim.

İşin ilginç yanı, ruhbilim (psikoloji), tıp alanındaki birçok dallar ve sosyal bilimler gibi, maddenin imajı çerçevesinde oluşmuş anlamları da içeren çokluğu “enerji” gibi çağrışımı sınırlı sözcüğe tıkabasa yerleştirmek büyük iletişim imkanını ortadan kaldırmak olur. Büyük iletişim imkanımdan kastım, etkileyici ve sanatsal biçem içeren iletişimdir.

Uğraşı alanları ve kullanılan araç gereçlerin kültürü zamanla söz dağarcığına kendi damgasını vurur tabi. Şu da doğru, insan zihni ve kavrayış becerisi sözel zenginlikle görünür ve işlevsel olur. Bu sözel zenginlik, son yıllarda zirveyi yakalamış “kısa ifadeli” dijital ortam iletişiminin üstünlüğü sebebiyle güdükleşmeye sebep olmaktadır.

Bunu sonucu ise insanların birbirleriyle sohbet edemeyişi, insan olmanın tadına eremeyiş, hatta yalnızlığı ölümüne kutsamak olmaktadır.

Karşısında, kendisini eleştirmeyen, bir yolunu bulup taktir eden, diğer “kulvarlardaki” yarışa destek amaçlı “bonus” monus veren, bir tıksa başlayıp, diğer tıkta son bulan sihirli dünya (!) dururken, “ne diye bir insanın dertlerini boşalttığı çöp kutusu” olunsun ki?

Zaten insan dediğin hükmettikçe enerjik, yükseldikçe erişilmez, düşünmekten kurtuldukça huzurlu, alkışlandıkça başarılı olan değil mi?

Ben desem ki, seni gördüğümde içimde akıl almaz bir oynaşma çiçekleri halaya, bulutları türküye, dağları gülüşe davet ediyor. Gözlerin deryaları besleyen gök durusu iki göze, ellerin sıcak tüten ovalarda ferahlık açan çınar bölüğü ve hüznünde canımı yakan yalnızlığın var.

Siz deseniz ki, bu ne enerjiklik.

Ben desem ki, ağlama öyle çocukları korkuya belenmiş analar misali, ölür gibi sürme sözcükleri dudağında parıldayan güz sağanağına. Sen bir dahası mümkün olmayan şansısın şu gönlümün.

Siz deseniz ki negatif enerji yayıyorsunuz.

Ben desem ki, gül koncası bir arzuya sine olmuş düşsün sen. Boynunda kuşlar alı var, saçlarında yağmur süyümü. Görür görmez “şuramda bir kuş ötüyor”.

Siz deseniz ki, enerjin yüksek.

Ben desem ki seni seviyorum, siz deseniz ki “bana iyi geliyorsun”.

Ben desem ki…

BİR ENERJİ LAFIDIR GİDİYOR