“Baba biliyor musun ben Allaha dua ettim bugün” dedi Salih. Babası bir tebessüm ile gözlerine bakarak cevap verdi; “Söyle bakalım ne diye dua ettin”. Salih heyecanla anlattı. “Kocaman bir bisiklet istedim. Verir mi baba? Çocukların duası kabul oluyormuş annem söyledi”. Babası başını okşayarak “Tabiki oğlum, Allah’ın dua kapısı da rahmet kapısı da açıktır. Ancak her istediğimiz olacak diye bir şey yok. Olmadı diye vazgeçmek de yok. Duamız kabul olmadıysa bir sebebi vardır. Hem duanın da kendine göre usulleri esasları vardır. Dua etmek kadar o duanın karşılığına layık bir insan olmak da önemlidir.” dedi. Hasadı kaldıralım, sana da bir bisiklet alırız, sen de tarlada çalışır Allahtan hayırlısını dilersen duan kabul olur bisiklete kavuşursun inşallah.” dedikten sonra derin bir of çekti. “Bu sene kurak geçiyor, hasat pek iyi olmayacak gibi, yağmur duasına da çıktık artık sabırla bekleyeceğiz” diye ekledi.
Salih, “Baba siz yağmur yağsın diye dua ettiniz de neden yağmur yağmadı. Yoksa Allah kabul etmedi mi?” derken Dedesi namazını kılmış, yanlarına gelmişti. Torununa, “mevsimler değişti evlat” dedi. Salih, babasına sordu; “Baba yağmur duası nasıl yapılıyor anlatır mısın?” Babası son yağmur duasını anlatıyor, arada dedesi geçmişle ilgili sözler söylüyor Salih de ikisini can kulağıyla dinliyordu.
Baba: “Bu sene yağmur yağmayınca yağmur duası şart oldu.”
Dede: “Eskiden her sene düzenli duaya çıkardık.”
Baba: “Geçen gün hutbede köyün imamı yağmur duasına çıkılacağını bu nedenle para toplanacağını söyledi.”
Dede: “Eskiden ihtiyar heyeti toplanırdı, köyün ileri gelenleri de imamı da olurdu. Ne zaman duaya çıkılacağına karar verirdik”
Baba: “Camiden çıktık, dışarıdan gelenler gitti üç beş köylü kaldık”
Dede: “Eskiden şehirde kalanlar da, köyde yaşayanlar da hep birlik olurdu”
Baba: “Epey konuştuktan sonra aramızda eşit taksim yaparak bir dana almaya karar verdik”
Dede: “Eskiden, her evde yüzlerce koyun keçi olurdu herkes hayırda yarışır karınca kararınca bağışta bulunurdu”
Baba: “Pilav için biraz da yağ pirinç almak icap etti”
Dede: “Eskiden kapı kapı dolaşılıp evlerden bulgur, yağ alınırdı”
Baba: “Münasip bir dana alıp münasip bir yerde kestik. Köylü zaten bir araya gelmez olmuş, beş-on kişi duamızı ettik. Güzelce etimizi pilavımızı pişirdik yedik. Köylüye kızıyoruz lakin biz de bu konuyu köylünün tamamına duyurmadık. Nasılsa gelmezler dedik.”
Dede: “Eskiden belirli yerlerde mutlaka kurban kesilir ve aynı yerde dua edilirdi, Kalanlar da münasip bir yerde, genellikle caminin yanında kesilirdi. Ayrım yapılmaksızın herkese, hatta köy dışında yaşayanlara da duyurulurdu. Hem o zamanlar böyle telefonlar bile yoktu. Ama illaki herkes işitirdi. Zaten herkes zamanını bilir, hangi gün çıkacağız diye merak ederdi. Küs olanlar barıştırılırdı. Ailenin ilk erkek çocuğu ıslatılırdı. Büyükler duasını eder, küçük çocuklar da hem eğlenir hem de çocukça, dualara eşlik ederlerdi. Herkesten toplanan malzemelerle pilav yapılırdı. Kesilen kurbanların derileri güzelce yüzülür etleri büyük kazanlarda pişirilirdi. Herkes evinden getirdiği kap kacakla güzelce karnını doyurur sohbetler edilirdi. İhtiyaç sahiplerine, toplanma yerine gelemeyenlere pilav ve et dağıtılırdı.”
Bu güzel sohbeti can kulağıyla dinleyen Salih, babasına dönerek şöyle seslendi:
“Baba sen beni niye götürmedin yağmur duasına, bak dedem söyledi, eskiden çocuklar da gelirmiş. Annem de demişti, çocukların duası kabul oluyormuş. Hem siz duayı büyüklerin birçoğu da olmadan yapmışsınız. Küs olanlar bir araya gelmemiş ki küsleri nasıl barıştırdınız.”
Dedesi ve babası şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken Salih son sözü söyleyerek annesinin yanına doğru hızla koşarak uzaklaştı:
“Dede, seneye yağmur duasına ikimiz de katılalım. Allah bilir ama babamlara kalırsa bu yağmur yağmayacak gibi, baksana mevsimler değil insanlar değişmiş. Babam bu seneki hasatla bisikletimi alamazsa, senin birikmişlerin vardır, bana bir bisiklet alıver bari.”