1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. TURBUN BÜYÜĞÜ İRAN DEĞİL

TURBUN BÜYÜĞÜ İRAN DEĞİL

featured

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgeyi çok uzun olmayan bir geçmişle ve biraz büyük bir fotoğrafla ele aldığımızda karşımıza bizleri dehşete düşürecek bir manzara çıkıyor.

Tarih: 7 Ağustos 2003; ABD’nin Eski Dışişleri Bakanı Condolezza Rice gazetelere verdiği bir beyanatta yukarıda bahsettiğimiz bölgeyi kastederek ‘23 ülkenin rejimlerinin ve sınırlarının’ değiştirileceğini dile getirmişti. 23 ülkenin içinde Türkiye’yi de muaf tutmamıştı. O tarihin hemen öncesinde iktidara gelen AKP ise bu misyonun bölgesel taşıyıcı kolonlarından biri olduğunu gerek lideri gerekse de meclis performansı ile göstermeye başlamıştı. Lider düzeyinde Büyük Ortadoğu Projesi olarak adlandırılan bu felaket senaryosunun eşbaşkanlığı ile övünülürken kurumsal olarak da mecliste Irak’a yapılacak Amerikan müdahalesi için Tezkere savunuculuğu yapılıyordu.

1 Mart 2003 yılında AKP Hükümeti tarafından meclise sunulan bu tezkere, hem bölgemizdeki komşularımıza karşı güdümlü bir düşmanlığa sebebiyet vereceği için hem de ülkemizin orta ve uzun vadeli çıkarlarına tamamen ters olduğu için hem CHP hem de toplumsal muhalefet tarafından durdurulmuştu. Fakat Irak’ın sözde demokrasi ile taçlandırılması ve ardından gelen 3 parçaya ayrılma sürecinin destekçilerinden biri AKP iktidarı ile birlikte Türkiye olmuştu.

Ülke içerisinde özellikle Ergenekon – Balyoz süreciyle başlayan devlet aygıtının paralize edilmesi ve Türkiye’yi yönetsel açıdan zaaflı bir pozisyona sürükleyen Başkanlık sistemin ikame edilme süreci esasında bölgesel rejim ve sınır değişikliklerinin Türkiye ayağındaki planlanan gelişmelerdi.

Yıl 2010; Rejim ve sınır değişikliği lafzı sahada kendini göstermeye devam ediyordu. Arap Baharı adı altında ‘Diktatörlükler’ yerini sözde halk rejimlerine ve demokratik düzenlere bırakıyordu. Bu esnada dibimizdeki komşumuz Suriye’de de yine Türkiye’nin de içinde bulunduğu ittifakın güdümünde silahlı ve sivil ayaklanmalar baş göstermişti. Günün sonunda Suriye’de de rejim değişti. Ve İsrail yıllardır süren bu topraklarda hüküm sürme hevesine hem fiiliyatta hem de geleceğe dönük projeksiyonunda bir adım daha yaklaştı.

Bu esnada uzun yıllardır Filistin’de direnen yerel örgütler ve Filistin halkı; sistematik bir şekilde yer yer mezhepçi ve politik tefrikalarda araya sokularak mücadelede geriye düşürüldü. Lübnan Hizbullahının önce lider sonrasında alt kadrolarının öldürülmesi aynı şekilde Hamas’ın benzer sonuçla karşılaşması bu alandaki İsrail ve ABD egemenliğini belirgin hale getirdi.

ABD Başkanı Trump ‘Gazze’yi tatil köyü yapacağım’ dedikten sonra Türkiye Cumhurbaşkanı’na ‘dostum’ demesi ve bunun üzerine Rahip Bronson’u nasıl aldığını hatırlatması ise bu uzun metrajlı filmin önemli enstantanelerinden biri haline gelmiştir. Mutlaka kenarda ve akılda tutulmalıdır.

Şimdi sırada İran vardır. Çok yakın zamanda hafızamızın üzerindeki tozları üflercesine, Irak ve Suriye için oynanan senaryolara benzer bir süreç İran içinde gerçekleşecektir. İran’a müdahalenin meşruiyeti Türkiye gibi ciddi bir ülkenin sözde İslami hassasiyetleri yüksek bir iktidarı tarafından oluşturulmaya çalışılacaktır, tıpkı Suriye örneği gibi.

Acı acı düşünmemize gerekçe olan şey ise maalesef turbun büyüğünün İran olmadığını bilmemizdir. Ülkemiz hiç olmadığı kadar büyük bir ateş çemberinin içerisindedir. İçerideki otokratik uygulamalar rejim değişikliğinin delaleti iken İran’dan sonra bize geleceği belli olan ateşin başka değişikliklere gebe olması en büyük korkumuzdur.

TURBUN BÜYÜĞÜ İRAN DEĞİL
Yorum Yap