1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. BİLMEMEK RUHA GÜRÜLTÜDÜR

BİLMEMEK RUHA GÜRÜLTÜDÜR

featured

Yazı ile ilgisi kurulabilir mi bilmiyorum, fakat şunu paylaşayım istedim. Eşikten Öte’nin birinde, “yaşamış iseniz anlatırsınız, değilse söylersiniz ya da kağıttan okursunuz” demiş, onu da bir kenara not etmiştim.

Anlayış göstereceğinizi umarak, buradaki “söylemek” ile “anlatmak” arasındaki minicik -ancak- önemli farka dikkat etmenizi dilerim elbette.

Gelelim öbür diyeceklerime.

Öğreten yaşamaktır.
Öğrenilen de o gibime geliyor.
Bazı şeyleri baştan bilmek imkansız. Bilinmezi bilinir kılmak insanı bu anlamda meraklı hatta telaşlı ediyor. Bunun en büyük sebebi, belirsizliğin, dolayısıyla bilgisizliğin yarattığı huzursuzluk olsa gerek. İnsan huzursuzluğu içine sindiremediği gibi, yönetemiyor da.

İnsan bildikçe kendine olan farkındalığı artıyor, bildiğini duygularıyla barıştırdıkça özgürlüğü genleşiyor, bunu herkes adına iyi ve anlamlı buldukça dengeli olabiliyor.

İnsanın anlama yetisinin gelişmesi, yani bir anlamda insanın büyümesi soyutlamaya doğrudur. Öğrendikçe biliyor, bildikçe soyutluyor, soyutladıkça anlam yüklüyor insan. Bu işleyiş insan için varlık yokluk işi denebilir.

Anlam, içe sinmiş hissedişin damıtık halidir. Ruha da cuk oturur. Yarın tasarısı da bu çizgide bir sürecin zihinsel işlemidir düşüncesindeyim.

Yarın, insan için vazgeçilmez. İnsanın aklı fikri, temel gereksinimlerini karşılamakla meşgul olsa da, bu onun yarına erebilmek için çabasıdır. Bilmediği zamana, bilgisince hazırlık yapmak, hasta veya eksik varmamak uğraşısı yani. Yaşadığı her anın ve edindiği her bilginin rengini veren de yarı kaygılı bu hal değil mi?

Bazı şeyleri baştan bilmek imkansız, bildiğini sanmak marazi bir haldir. İnsan sanısını sarsılmaz gerçek sayma eğiliminde olan bir canlı. Bu konuda kuşkuya düşse bile, en azından kendine ispata kalkışabiliyor. Bunun için haline benzerlik, sandığına delil arayabililiyor. Bilgiyi kanıtlı gerçekliğinden ayıklayıp beklentisinin lehine yordayabiliyor.
Aksi halde, birbirinin sebebi olan boğuntu ve huzursuzluklarla yüz yüze gelebiliyor.

Meçhul var olanın yüklüğü gibime geliyor. Bilmeye insan açısından hem bundan kurtulmak hem de ruha güven vermek için ilk basamak eylemi.

Doğum bilgisi, yaşlanma bilgisi, ihtiyaç bilgisi, ölüm bilgisi, gibi bilgiler önemli olmakla birlikte emek harcanarak aranan bilgiler değil. Birden öğrenebiliyorsunuz onları. Hatta bu bilgiler baştan bilmekle birlikte en duyarsızlaştığımız bilgilerdirler.

Baştan bilinenlere varlığın kimlik bilgileri demek mümkün. Bunları bilgileştiren yaşamaktır. Tecrübe dediğimiz hazinenin izdüşümüdür bunların herbiri. Bunlar, düşündürse bile yoruma açık olmayan türüdür bilginin.

Aklın ve belleğin bilgi ile işlevsel ilişkisi de deneyimlenmişin, yani tecrübenin hüneri. Bilgiyi bilmenin çiğliğinden alıp, anlamlı öğrenmeye taşıyan da tecrübedir. Seçiciliğin bireysel ölçüleri tecrübeden sonraki birikimle ilgilidirler. Karar vermek iradesinin kullanımının ertesinde meydana gelen “seçmek” aklın itiraz etmeyeceği verileri kullanır. İçe siner son dediğimiz şey bilginin işlenişi ve aklın onayı ile oluşur.
Bir bakıma yeni bir sondur.

Son en önemli olandır.
Umut edilmiş beklenendir.
Değiştiricidir.
Kılavuz niteliği taşır.
Işıtıcıdır.
İlgili her şeyin oranlı karışımından türemiştir.
Son, akıla ve ruha anlamlı gelir.
Ondan sonra yeniyi bilirsiniz, başka düşünürsünüz, yeni davranırsınız.
Sona göre duygulanır veya yaşarsınız.

Bilmemeyi süreç olarak düşünebiliriz belki, ancak bilmek şık bir sondur.

Bilmemek ruhun içine gürültüsünün, dışına körlüğünün sebebidir. Uzun vadeli bir yarından söz etmiyorum. Maruz kaldığımız uyaranlara aklın ne kadar hakim olduğunun test edileceği bir sonraki andan söz ediyorum. Gönül aklın hakimiyetinden yana. Aksi halde, akla hakim olan uyaranlar, ruhu irkiltir, dengeli işleyişi başıboşluğa ve dolayısıyla anlamsızlığa sürükleyebilir.

Ruha gürültü olan bilgisizlik, sessizliğin gürültüsü gibidir. İçeriden işler.
Çürütür.

Bilmek başka boyutta bir huzursuzluk sebebi olsa da, anlamı bölüştüren erdemli alanda konuşlandırılırsa tadından yenmez.

Kendi acziyetini fark ettikçe büyüyeceğini düşündüğüm insana yarını bilmek elbette çok yakışır.

Fakat, bildiği sona, bilmiyormuş gibi yürüyen/koşan insan küçük yarınlara büyük yoruluyor ya, ben onu diyecektim.

BİLMEMEK RUHA GÜRÜLTÜDÜR
Yorum Yap