TEKBAŞINALIK İNCİTİR

featured
service

Sa­hi­bi olan kriz­ler var.
Hatta çoğu sa­hip­li in­san­lı­ğa ya­şa­tı­lan kriz­le­rin.

Prof. Dr. Hasan Hü­se­yin Aksoy hocam “üre­til­miş kriz” diyor buna.

Bir kriz üre­til­miş ise, ko­şul­la­rı ha­zır­lan­mış, so­nuç­la­rı­na dair ön­gö­rü­ler ile ge­ti­ri-gö­tü­rü he­sa­bı da ya­pıl­mış de­mek­tir.

Dünya sa­vaş­la­rı ör­ne­ğin.

Arap Ba­ha­rı’ndan tutun da Rusya -Uk­ray­na sa­va­şı­na kadar olan, son za­man­la­rın hesap kitap iş­le­ri­ni de kap­sa­yan dünya öl­çek­li de­ğiş­me­ler bu tür­den.

İnsan, başka ih­ti­mal­le­rin ve se­çe­nek­le­rin ol­du­ğu bil­gi­si­ne erin­ce durum çok daha net­le­şi­yor ka­fa­da.

Örnek ver­me­ye­ce­ğim, ni­ye­si şu; sa­vaş­lar­dan sonra ne­le­rin de­ğiş­ti­ği­ni fark etmiş olan­lar benim ve­re­ce­ğim ör­nek­ler­den çok daha faz­la­sı­nı bi­lir­ler.

İnsanı mer­ke­ze alıp dü­şü­nen­le­rin, du­yar­sız­lı­ğı ve ku­şa­tıl­mış­lık­tan kay­nak­lı te­red­düt­lü hali, “bana değ­me­yen yılan bin ya­şa­sın­cı yak­la­şım ile” bir­le­şin­ce, olan durum eli mah­kum ça­re­siz­li­ğe ev­ri­li­yor.

Ça­re­siz­lik ki hem de ne ça­re­siz­lik.
Öy­kü­sü hüzün ya­ra­tan öğ­re­nil­miş ça­re­siz­lik der­sek daha an­la­şı­lır kıl­mış olu­ruz halin ifa­de­si­ni.

Bu güne değin, çok defa, yaşam alan­la­rı, kri­zin sa­hip­le­ri ile yö­ne­ten­le­rin karar, kural ve lü­tuf­la­rı (!) ile sı­nır­lan­dı­rıl­mış, glo­bal sis­te­min iş­le­yiş alanı ha­li­ne ge­ti­ril­miş, in­san­lar veya mil­let­ler, çe­ne­le­ri­ni tut­ma­ya, ke­mer­le­ri sık­ma­ya, söy­le­nen­le­re inan­ma­ya ve kork­ma­ya zor­lan­mış­lar­dır hep.

Bu­zul­la­rın eri­yi­şin­de, su­la­rın kir­le­ni­şin­de, tarım ara­zi­le­ri­nin in­ti­har edi­şin­de, nük­le­er de­ne­me­ler­de, kü­re­sel ısın­ma­da, ka­mu­sal aklın çü­rü­tü­lü­şün­de ve ço­cuk­la­rın obur­laş­ma­sın­dan tutun da akıl yi­ti­mi­ne sü­rük­le­ni­şi­ne kadar, hiç­bir kö­tü­de et­ki­si ol­ma­yan in­san­la­rın, karşı kar­şı­ya kal­dık­la­rı ta­sar­lan­mış du­rum­lar­dan et­ki­li bir şe­kil­de ya­kın­ma­yış­la­rı­nın se­be­bi de bu kor­ku­lu hal­dir diye dü­şü­nü­yo­rum.

Mü­hen­dis akıl ve ince ay­rın­tı­sı­na kadar hesap edil­miş, kor­ku­tu­la­rak, ku­şa­tı­la­rak, algı ma­ni­pü­las­yo­nu dahil bir çok üre­til­miş za­af­la­rın aç­tı­ğı ge­dik­ler­den fay­da­la­nı­la­rak ta­sar­lan­mış kre­di­li yaşam ko­şul­la­rın­dan söz edi­yo­rum.

O ko­şul­lar ki, her koyun kendi ba­ca­ğın­dan ası­lır, ge­mi­si­ni kur­ta­ran kap­tan, su akar­ken tes­ti­ni dol­dur, tır­na­ğın varsa ba­şı­nı kaşı gibi, ta­ri­hin köhne ya­nın­da boy ver­miş ve in­san­da ya­kı­şık almaz ka­bül­le­rin gün­cel tü­rev­le­ri­ni bes­li­yor­lar.

Tabi onlar da, in­sa­nın hak et­me­di­ği kadar, do­ğa­sı­na da ay­kı­rı olan in­ci­ti­ci yal­nız­lı­ğı ye­ni­den ve ye­ni­den üret­mek­le kal­mı­yor­lar, aynı za­man­da kah­re­di­ci kim­se­siz­li­ğin hük­mü­nü pe­kiş­ti­ri­yor­lar.

Son yıl­lar­da, her­bi­ri­mi­zin, bunun ne demek ol­du­ğu­nu an­la­mak­ta ge­ci­kiş se­bep­le­rin­den biri de, allem edip gul­lem edip ger­çe­ğin ye­ri­ne ikame et­ti­ri­len ekran kar­ma­şa­sı ve ru­hu­mu­zu ge­ri­de bı­ra­ka­rak do­luş­tu­ğu­muz sanal boş­luk.

Çok konu et­ti­ği­miz için şunu söy­le­yip ge­çe­ce­ğim; bu süreç, ger­çek­te var olan, “in­sa­nın in­sa­na muh­taç­lı­ğı­nın” akıl ve gö­nül­de­ki, her canda mü­te­va­zi­lik ya­ra­tan et­ki­si­ni kırdı.

Hatta, üret­ti­ği bi­li­min ve ona da­ya­lı im­kan­la­rın kar­şı­sın­da ac­zi­ye­ti artan in­sa­nın hor ve sanal ka­ba­da­yı­lı­ğı­nı ar­tır­dık­ça ar­tır­dı desek de olur.

Ya­ra­la­yan yal­nız­lı­ğın sü­sü­nü yani.

Şim­di­ler­de yal­nız kal­mak is­te­yen­le­ri­miz çok tabi. He­pi­miz ha­ya­tı­mı­zın bir anın­da, illa da yal­nız kal­mak is­te­mi­şiz­dir. Yal­nız­lı­ğı ya­ra­tı­cı­lı­ğın coğ­raf­ya­sı say­dı­ğı­mız da doğru.

Kol­la­nan ve an­lam­lı yal­nız­lık ise bu, tamam, ancak ben onu de­mi­yo­rum. De­di­ğim, ken­di­mi­zin ve sev­dik­le­ri­mi­zin dahi far­kın­da ol­ma­dı­ğı, kim­se­siz­leş­ti­ren, kim­lik­siz­leş­ti­ren yal­nız­lık­tır.

Tek­ba­şı­na­lık yani.
Bo­ğun­tu­nun coğ­raf­ya­sı.
O coğ­raf­ya öyle bir coğ­raf­ya ki, bil­dik­le­ri­miz bile yal­nız bı­ra­kır orda bizi.

Da­ha­sı ol­mak­la bir­lik­te, hasta düş­tü­ğü­müz, yok­sul ol­du­ğu­muz, bir ses ve­re­ni­mi­zin ol­ma­dı­ğı yeri di­yo­rum.

Du­var­lar bizi sey­re­der.
Hatta so­kak­lar.
Ken­di­mi­ze su­sa­rız orda.

Öyle ki, ölmek bile sabah gelip akşam giden düş olur.

Allah ey­val­lah.

TEKBAŞINALIK İNCİTİR