DÜNYA BARIŞ GÜNÜ MÜ DEDİNİZ?

featured
service

Sizi sevdiğini öpmesiz yatmasız söylemediyse bir can,
Biri yüreğinize koşulsuz gelip gitmediyse gönül yolundan,
En az bir can kesinlikle yanında olacağınızı düşünmüyorsa en zor anında,
Bir dağın size hayran olmuşluğu yok ise,
Bir karınca sizin elinizde dönmemişse ölümün eşiğinden,
Bir deliden akıl alacak kadar önemsememişseniz cehaletinizi,
Suya bakıp minnet borcunuzu hatırlayamamışsanız,
Aynanın karşısına geçtiğinizde mucizeyi görememişseniz,
Şiir nenize sizin,
Hayatı baştan alın bence.

Merhaba.
Bir şiirimle başlayayım, peşinden barışa dair konuşuruz diye düşündüm.

Barış, fani olduğuna kanaat getirdiğimiz şu dünyada, maalesef insanlığın gerçekleşmemiş düşü olmaya devam ediyor.

Peşinen söyleyeyim; farklı fikir veya düşünceye tahammül edemeyenin barışık olması mümkün değil.

Barışa farklılığa gösterilen saygı da dense olurmuş.

Ha, bir de şunu söyleyeyim; kendi ile barışmamış kişi, huzursuzluğun edebiyatında arar barışa dair şeyleri.

Barışmak, bilerek gülüş eklemektir aşılamakta zorlandığınız eşitliğe. Yani, tahammülün, feragatin ve empatinin kişisel hayatta tecrübe edildikten sonra toplumsal ilişkilere hakim kalınması işidir barış.

İnsan kendisini tüm gerçekliği ile bilir ve hayatın işleyişini çözer ise barış beş dakikalık iş. O nasıl iş diyen canlar için söylüyorum, düşmanlığın çoğu da fiiliyattan kaynaklı gerekçeleri var. Barış, bunun sulh edilmesi değil. Fikri veya tarihten devralınmış, insanı veya toplumu etkisinde tutan ermenler var. Barış, düşünsel özgürlüğün, düşüne taşına getirildiği aşamadır. Dolayısı ile, maddi (fiili) sebebi olmadığı halde, toplumun, ailenin, inancın, ideolojinin veya geleneğin dayattığı kavgayı, ciddi bir özeleştiri dahilinde masaya yatırmak icap eder. Buna biz çok defa “eteğindeki taşı dökmek” diyoruz. Yani, meramınız üzüm yemek olmalı. Yok o değil de bağcıyı dövmek ise barışı marışı hak getire. Unutun.

Savaşların, kavgaların ve didişmelerin gırla gittiği şu zamanda Dünya Barış Günü’nden söz etmenin ne kadar gereği var bilmiyorum. 1 Eylül ile 21 Eylül arasında zaman zaman tercih gel giti olduğuna rastladığım bu gün, nasıl da sıradan ifadeler israfına sahne oluyor değil mi?

Onu da geçtim.
İnsanlığın barışık ve dayanışarak yaşamayı başarabileceğini düşündüğüm için yoruluyorum. Genel anlamdaki insanlığı da bırakalım, herkesin hayatının gereğinden söz ediyorum. Barış, iki kişinin, iki milletin veya iki kutubun gücüne göre ayar verilen sükunet değil, insanı içi ve dışıyla dengeli eyleyen, dünyayı da yaşanılır kılan büyük işleyişin ilkeler bütünüdür.

Barış, bir ihtiyaç olarak öğretilmeli yarının dünya çocuklarına. Her toplumda geçerli bir felsefesi olmalı barışın.

Ne yazık ki silahın ve savaşan gücün temin ettiği sükunetin insanlığa maliyeti hep olduğu gibi bu gün de çok yüksek. İşin garibi, şimdiye kadar bütün dünyada bunun edebiyatı yapılmış. Güçlü isen herkes seninle barışık olmaya çalışır denmiş, her kişi ya da millet önlemini buna göre almak yolunu seçmiş. Bunun yerine, hepimizin kardeş olduğu fikri yaygınlık kazansaydı durum bu kadar acil önlemler gerektirir miydi dersiniz?

Çok uluslu şirketler veya merkez devletlerin yönettiği uluslararası krizlere baktığımızda insanı merkeze alan çözüm için samimiyetle uğraştıklarını düşünmek neredeyse imkansız. Tam aksine, hani maden havzası kimlerin olacak, hangi şirketin hakları kime devredilecek, hangi göç dalgası nereyi boşaltacak, hangi devletin, hangi kişinin, hangi anlayışın diğerine üstünlüğü tesis edilecek, hatta dünya hangi yalana veya oldu bittiye ikna edilecek ise çok insanlığın ortak gücünü manipüle eden mühendisler ona seferber oluyorlar. Kim ölmüş, kim kalmış, insan ve doğa zarar görmüş görmemiş çok defa umurlarında bile değil.

Bu tür çıkarları uğruna devlet yıkıyorlar. Üstelik insanlığın bundan ötürü tahammülü imkansız acılar yaşayacağını bile bile. Bence bu, kendi hakimiyet alanının dışındakini insanlığın parçası saymayan fikirlerin inşaa ettiği anlayışın dışavurumu.

Değer vererek düşünülürse görülecektir, dünyadaki hayat denen çok boyutlu işleyiş herşeyi birbirine muhtaç kılmış. Bu muhtaçlığın farkındalığı üzerinde düşünebilen herkes, doğal işleyişi sürdürebildiğimiz kadar güvenli ve huzurlu olacağımızı hemen anlar.

Kendisini öncel kılmak adına öteki yaratan her türlü anlayışın tedavülden kalkması için, insanlığın evrensel düzeylerde buluşması şart. Ötekilik üzerinden devşirilmiş güç ve salahiyetin para etmediği günlerin mümkünlüğü fikri, yarının büyükleri dediğimiz çocukların umutlarının bir kenarına iliştirilmesi lazım.

Evimizde, binamızda, mahallemizde hatta memleketimizde istediğimiz barışı dünyaya çok gören anlayışlar insanlığın saygıdeğerliğini de zedelemektedir.

Hava, toprak, su ve ekmek gibi, hayat herkese yetsin diyenlerin koruyup kolladığı yürek şapkası, onaran fırtına, ışık oluğu, sinesi mucizeli özgürlüktür barış.

Renkler onunla renk, can onunla can, insan onunla insan.

Yaratana güzel deyip yarattığına hor bakanın vicdanı gereğini konuşur diye biliyorum.

Bilip bildirenlere selam olsun.
Allah eyvallah.

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ MÜ DEDİNİZ?