PolitikACI

featured
service

Geçtiğimiz sayılarda ‘Kent Konseyi Unutuldu’ manşetiyle, yerel yönetimlere halkın katılımının ne kadar değerli olduğunu vurgulamak istedik. Geçmişteki alınmış bazı kararlara yer vererek bunun geliştirilebileceğine dair bir izlenimi de ortaya koymaya çalıştık.

Ancak, bu konuda yetkililerden aldığımız bilgi ise, “Kent Konseyi’nin bileşenlerine toplantı için çağrıda bulunuyoruz, ancak ne yazık ki katılım olmuyor” şeklinde oldu. Bunun birkaç sebebi olabilir ancak ilk iki sıraya yazabileceğimiz gerekçelerden birisi; “Katılıyoruz, konuşuyoruz, öneride bulunuyoruz ama sonuç alamıyoruz” yılgınlığı, diğeri ise siyasetten kopuş ve boşvermişlik olabilir.

Siyaset denilince birçoğunun aklına politikacıların sataşmaları gelir. Uzak durulması gereken bir yanılgıdır. Siyaset en temel anlamıyla; “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme işleri ile ilgili özel görüş veya anlayıştır.” Ve bu anlayış, sadece politikacılara bırakılmayacak kadar değerlidir.

Öyle ki, İtalyanca kökenli olan politikacı sözü “Yöntem ve bir amaca ulaşmak için kişinin karşısındakinin duygularını okşaması, nabza göre şerbet vermesi, zaafları kullanması” biçiminde ifade edilir. Ayrıca bu konuda ustalaşmıştır, bu özelliği ifade etmede sıfat olarak da kullanılır. Zamanla “halkı oyalayanlar” sözüne denk gelen “politikacı” sözcüğü bir mesleği, bir rütbeyi temsil eder hale gelmiştir. Özünde ise halk tarafından temsil yetkisi verilenlerin mevki kaygısında olmaması gerekir.

Siyasetin bu biçime bürünmesi, insanlığı ve bireyi ilgilendiren bir meseledir. Bireyi yücelten siyaset ise temsil amacına aykırıdır. Burada esas olan halkın temsili olmalıdır.
Charles De Gaulle, “Politika, politikacılara bırakılmayacak kadar ciddi bir meseledir.”
Charlie Chaplin, “Sadece bir şey olarak kalıyorum, o da palyaço. Bu beni herhangi bir politikacıdan daha yüksek bir düzleme yerleştirir.”
Che Guevera, “Ben kurtarıcı değilim, kurtarıcı diye bir şey yoktur. İnsanlar kendilerini kurtarır.”

Siyaset ve politikacı her ne kadar böyle bir olgu üzerinde şekillenmiş olsa da, bir yönetim biçimi olarak demokraside araç olarak var olmaya devam edecek. Önemli olan halkın siyasete yeterince dahil olarak, kelimenin özüne kavuşmasını sağlayacak bilince ulaşmasıdır.

İnsanlar politikacılardan bulamadıklarını, sosyal medyada arıyor. Sözünü “özgürce” dile getirerek, söz sahibi olduğunu düşünüyor. Zamanını bu kişilere “yüklenerek” geçiriyor. Kaldırım, yol, su, elektrik, kar, tipi, buzlanma gibi bir o kadar önemli ancak bir o kadar da basit sorunların içerisinde kaybolarak, sorunun özünden uzaklaşıyor.

Tartışmamız ve konuşmamız gereken şey, birilerinden bir şeyler beklemek olmamalı. ‘Bireyi yücelten siyaset’ anlayışı demiştik ve yanında birilerinden ‘liderlik’ beklentisi… İşleyişi bu şekle soktuğumuzda iktidarından, muhalefetine ‘ben bilirim’ anlayışını da yerleştiriyoruz aslında. Sonrasında da tanımını yaptığımız ‘politikacı’ ortaya çıkıyor.
Ve konuşalım dediğimizde de, birileri yine bunu üzerine alınıyor, ‘sataşan’ oluyorsun. Beklenti ne sataşan olmak, nede siyasilerin birbirlerine sataşmasını istemek aslında. Neden kavga edelim?

Yerel ve ülke siyaseti üzerine konuşmak, öneride bulunmak, hatta eleştirmek, bunun adı günümüzde ‘isyan’, halbuki bunu bize ilkokul kitaplarında ‘demokrasi’ olarak anlatmışlardı: Atatürk’ün ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ifadeleri ile bilincimize kazınmış, ‘Halkın kendi kendisini yönetmesi’ olarak tarif etmiştik…

Genel siyaset; Siyasi anlayış, ilkeler, yöntem, program ve disiplinden uzaklaştı, yerelde de yol, kaldırım, su vs. meselelerine kadar eridi.

Eğer yönetilecek bir halk olmazsa ‘politikacı’ da olmaz… Nasıl kendi kendimizi yönetiriz, biz bunu düşünelim.

PolitikACI