Merak etmeyi unutmayınız

featured
service

Sezmek, görmek, farkına varmak ve anlamak birbiri ile emmi dayı, “gavum” “gardaş” misali akrabadırlar ve aynı değerde farklıdırlar. Birinin anlam alanı diğeri ile kesişse bile, anlamın büyük denizinde renkleri farklıdır.

Beyin ile akıl da öyledir; kapsayan olarak beyini kabul eder isek içeriğin rengini akıl alanı belirler. Şöyle de desek olur; beyin farklı sistemler içeren cihaz, akıl yazılımdır. Bilgisayarı düşünelim; içindeki programlar, yani yazılım temelli varlıklar olmasa ıskartaya çıkmış telefon kulübesinden ne farkı kalır? Bence hiç.

İnsan beyninin senteze ulaşma serüveni her defa, uyaran, farkına varma, düşünüş ve anlama tekamül eden çıktı üretmek biçiminde seyreder. Çıktı dediklerimiz, duygu, düşünce, kanı, davranış gibi şeylerdir.

Konu insan olunca, bu süreç gerçekte, beynin, dolayısı ile de insanın hem fiziksel hem de sosyal (dolayısıyla ruhsal) olarak nefes alıp vermesi sürecidir. Yani, “yaşıyor mu, ölü mü” gerçeğinin altını bunlar ile ilgili, sanıldığının çok ötesinde öneme sahip veriler çizerler.

İnsan için, çağını anlaması, duygu ve düşleriyle birlikte yaşatanlarının üst düzey farkındalığı için “yazılım” güncellenmeli, beyin “cihazının” işlevsellik yaşı artırılmalı. “Ağ itin pamukçuya zararı var” diyen kültürel akılın, etkililik niteliği olarak ifade ettiğimiz “işlevselliği” artmış beyindeki rahat işleyişin ruhu da etkilediğini bilmesinden daha doğal ne olabilir.

Kafa rahatlığı dediğimiz şey tam da bu düzlemdeki özgün bir hali işaret ediyor; hayatın ritmine uyumlu, merak, düşünce, eylem ve dinlenme döngüsü kılavlanıp beslenmeli, bilgi ve vicdan içtenliği ile arada bir müdahale edilerek evrensel uyum ya da evrensel ahlakın sanatsal görkemine yönlendirilmeli.

İnsan, sözünü ettiğimiz görkeme merakı ve direncini parıldatan düşüyle erer. Heyecan ve sürükleyici sevincin, dolayısı ile çabanın “motor gücü” yazılımı güncele zorlayan meraktır. Merak etmeyi bırakmak, bön ve aptal olmanın, yani beyini, rahat alanı dediğimiz ölüm düzleminde kızağa almanın fiiliyatıdır. Ondan sonra ön yargı gelir, sonra doğmalar, sonra bilmek körlüğü, sonra ölü yaşamak gelir.

Bunlardan en tehlikelisi önyargıdır. Sezgiye ve buluşa açılan ana yolu tıkayan engel biçiminde karikatürize edebileceğimiz “önyargı”, başta vurguladığımız beyin-akıl işleyişinin senteze ulaşma sürecini de felç eder. Daha doğrusu, insanın doğala uyumunu ve diriliğini çürüttüğü gibi kendine müptela yaratır insandan. Bu arada hemen söyleyeyim; çocukların özgürce ve daha iyi akıl yürütmelerinde ön yargısız oluşlarının payı her şeyden çoktur.

Önyargı merakın katillerindendir, bizi duymak istediklerimizin peşinde mecnun eden, hatta avanaklaştıran kararsızlık düğümüdür. Duymak istediklerinden vazgeçme cesaretini insanın “yazılım” alanından belleğin kör noktalarına gömen de o.

Merak, narin ve kelebek kaderli bir hissediştir, ona farkındalığınızı yitirir de beslemezseniz yaşamak heyecanınızın köküne kibrit suyu çalar gider. Edilgen eder, çalkantılardan yaralanmaya açar her halinizi, devingenliğinizle birlikte direngenliğinizi de siler umutlu köşelerinizden, hatta köşe bırakmaz ki tat alarak müdahil olasınız hayata.

İnsan kendinde olan gücün kullanımını, beslenim ilmini, yöntemini, gıda türünü gerekçeleriyle bilmek şansını, “yazılım güncelleme” ihmali yüzünden kaybetmemelidir. Beyin her canlıda var, farkı yaratan işlevsel kılınmış akıl ve akıl yürütme disiplinidir. Güç, disipline tabi olduğu sürece gelişim kılar değişimi.

O da, “ruhun diyalektiğini” tam kavramış olarak “maddenin kulluğu” çukuruna dair farkındalığı yaratır insanda.

İnsanın kendi doğasına samimiyeti de bununla ilgili.

Yürekli insanları yenerse bunun bilincini kaybetmişlik yener.

Merak etmeyi unutmayınız