MEDENİ BİLGİLER

featured
service

Bir ülkenin gerçek manada bağımsızlığa erişmiş olabilmesi için ekonomik bağımsızlığını sağlamış olması gerekir. Bunu sağlayacak olan eğitimli bir toplumda özgürce düşünebilen bireylerin varlığıdır.

Kurtuluş mücadelesi sonrasında ardı sıra yapılan devrimlerle Türk Milleti’nin kendi kendisini yönettiği demokrasi, anayasa ile güvence altına alındı. Ekonomik bağımsızlığı sağlamak adına da Cumhuriyet’in ilanının ardından yatırım hamlelerinin başarılı bir şekilde gerçekleşebilmesi için eğitim sisteminin de buna göre düzenlenmesi gerekiyordu. Mimar, mühendis, öğretmen, bilim adamlarına ihtiyaç vardı, ama her şeyden önemlisi bunun ‘vatandaşlık’ ruhu ile gerçekleşmesi lazımdı.

Bu amaçla, Atatürk’ün yazdığı ‘Vatandaş için medeni bilgiler’ ortaokul ve liselerde okutulmaya başlandı. Ancak bir süre sonra ne yazık ki müfredattan çıkartıldı.

Bu kitabın okutulmamasının en önemli sebebi olarak, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur” sözlerine ışık tutması gösterilebilir.

Köy Enstitüsünün yıl dönümünde bu eğitim anlayışını özlememek elde değil. İlkeler doğrultusunda hareket eden, millet olma bilincini ören ve bunun ayakta kalabilmesi için de en önemlisi demokrasi ve özgürlük fikri, milletin kendi kendisini yönetebilme yetisine sahip olması, ferdi değil toplumsal hareket kabiliyeti, kişilerin zümresinde bir cemaatin mensubu değil Türkiye Cumhuriyet’inin yurttaşı olma fikri. Bu fikirleri bugün tek bir günde birkaç cümle ile kutluyormuş gibi yaparak gerçekleri görmemek için ısrarcı olmak. Bugünkü durumu bu şekilde tarif edemez miyiz?

Okullarda bir zamanlar Atatürk’ün sözleri ile şu anlayışa sahip bireyler yetiştirilmesi hedefleniyordu: “Hükümdar, yalnız başına, devleti sevk ve idare eder ve her şeyi emrederse, öyle bir devletin hükümetine, hükümeti mutlaka denir. Böyle bir devlette hükümdar “devlet benim” der, muharebe ilan eder, sulh akteder, kanunlar yapar, vergiler koyar, memleketin varidatını istediği gibi sarf eder, hulasa memleket onun malikanesidir.”

“Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millette olduğunu, başka yerde olmayacağını, iltizam eder. Bu suretle demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin, menşeine ve meşruiyetine temas etmektedir.”

Birçok ülkede devletin başında bulunan kişinin mutlak kudretli sayıldığı, elçi olarak görüldüğü geçmişten günümüze, bu fikir insanlığın doğayı, çevreyi, yaşamı anlaması ile birlikte değişti. Fert ile hükümdar ve devlet arasında hak mücadelesi başladı. Krallıklar yerini cumhuriyet rejimlerine bıraktı.

Yeni dünya düzeninde, Türkiye’ye özgü ekonomik modeli ayakta tutacak olan, millet olma bilinci ile demokrasiye olan inanç ve eğitimli bir topluma olan ihtiyaçtı.

Bu adımlar zamanla atıldı, milli eğitim sistemi ile eşit yurttaşlara, eşit şartlarda eğitim-öğretim modeli benimsendi.

Atatürk’ün özel sektörün tekeline bırakmak istemediği, rekabetçi anlayışla bozguna uğrayabileceğini düşündüğü sağlık, ulaşım, iletişim, eğitim gibi alanlar bugün özel sermayenin inisiyatifine bırakıldı. Temel ihtiyaçların üretimini sağlayan daha birçok kurum özelleştirildi ya da satıldı.

Vatandaşın mecliste temsil edildiği sistem yerini bugünlerde KHK’lara bıraktı.

Demokrasi-eğitim-ekonomi bu üç sac ayağının her birinin sekteye uğraması ile çark belirli bir zümrenin lehine çevrilmeye başlandı.

23 Nisan’da ulusal egemenliğimizi kutlayacağız. Bugünlerde ekonomiyi konuşuyoruz, yarın daha fazla konuşacağız. Atatürk’ün ‘Medeni Bilgileri’ne ihtiyacımız var.

MEDENİ BİLGİLER