LEYLEKLER GÜVENE KONAR

featured
service

Umut ile sakinlik insana yar olan güzelliklerden olup sabır ve sağlamlığı koynunda gezdirirler.

Sabrın da dayanağıdır.
Sakinlik ve sağlamlığın etkili kullanımını sağlayan da odur.

Elli beş yıldır yaşıyorum.
Ömrümde baharın gelmediği yıl yaşamadım.
Yaz, son bahar, kış.
Hatta kara kış.

Müthiş döngüdür bu.
İnsana umut verir, sevinç verir.
Bunun farkında olursanız sabahın olacağına inanır, mevsimlerin gelip çatacağını tereddütsüz beklersiniz.

Sonuçta gelir.

İnsan için de böyledir.
Çocukluk biter, ergenlik başlar, sonra gençlik, peşinden oturaklı bir olgunluk, ardından suskunluk süslü müthiş bir yaşlılık.

Gayrı anyası konyasını öğrenilmiştir hayatın. Geriye neyleseniz de dokunamayacağınız uçsuz bucaksız eski günlerin tütümü kalır.

O da yoktur gerçi de, öyle sanarız. Sanarız diyorum çünkü birileri bize geçmişinizden biraz ver deseler zırnık bulamayız uzatmaya.

Varsa da yoksa da iki, geçmişin öyküsü sayılabilecek iki çift kelam. O bile sağlıklı veya akli dengemizin olup olmadığına bağlı.

Daha da beteri de, diyeceklerinizi dinleyenin olup olmayacağı konusundaki garantisizlik.

Öyle ya, kim netsin şu zamanda (!) yetmişi bulmuş bir canın diyeceklerini. Kendisini ailenin veya toplumun bir kişisi saymaları bile lütuf değil mi?
Hakk’a yürüyene kadar bununla idare edebilirsen öp de başına koy.

Bunları olağan gerçekler gibi yazıp söylemek bile ağrıma gidiyor desem.

Bizim oralarda, leylekler uçuşmaya başlayınca çocukluğumuzun iç heyecanı ona katlanır, içimizdeki coşku gökyüzüne daha koyu renkte bulaşır, sevincimiz yüreğimize maviliklerden dolu dolu oksijen taşırdı.

Kimsecikler olmasa bile çocukların heyecanını kutsayan dağlar gönenir, bayırlar enginleşir, dereler gülümser, yazı yaban bizleri o haşere halimizle sarıp sarmalardı.

Üstelik her sabah pırıl pırıl ırmakların beslediği düş gölündeymişiz gibi gülüşür, bölüşür ve herkesin sorumluluğu altında uçar gibi yaşardık. Ta ki leylekler yavrularını yuvalarından uğurlayana kadar.

Bizden söz ediyorum.
Yurdumuzdan.
Eskimizden.

Başkaları de söz etmiş tabi.

Yıl 1884, Elisee Reclus adlı bir yazarın Nouvelle Geohraphie Üniverselle ( Le Terre et Les Hommes) adlı kaynakta, Anadolu Türklerin Irki Husısiyetleri başlığı altında yazdıklarının birazı şunlar: “… İktidarı elde tutmanın (Osmanlı İmparatorluğu’ndan söz ediyor) karakterini bozamadığı, baskının alçaltmaya muktedir olamadığı (gücünün yetmediği) Türk hususiyetlerinin heyeti umumiyesi (genel durumu) itibariyle en hoşa giden insan tiplerinden biridir. Hiç bir zaman aldatmaz. Namuslu, iffetli ve doğru sözlüdür… yakınlarına çok bağlı olan Türk, elinde bulunan her şeyi onlarla paylaşır, karşılığında hiçbir şey talep etmez… Çocuklar pek küçük yaşta da olsalar hukuken büyüklerin konuşmalarına katılırlar. Türklerdeki fıtri iyilik tesir sahasını hayvanlara kadar teşmil etmekte (genişletmekte); ve mesela bir çok bölgelerde eşeklere haftada iki gün dinlenme izni verilmektedir. Bir çınar dalına yahut evin damına tünemiş leyleğin yuvası da mes’ud bir aile manzarası arz etmektedir. Türkler ile ….’ın karışık olarak bulundukları köylerde bir evin hangi tarafa ait olduğunu anlamak için eve girmeye lüzum yoktur; leyleğin damına yuva yaptığı ev Türk evidir.”

Elbette başka milletlerin benzer özelliklerinden söz etmek mümkün.
Geçtim orayı.

Haydi biraz düşünelim.
Neler değişmiş o günden bu güne?

Ben başladım bile düşünmeye; yine bahar gelecek örneğin.
Yine yaz.
Yine sonbahar.
Yine kış.
Yine deprem.
Ve yine insanın insana muhtaçlığı.

Atasını, kendisine ve toplumuna olan katkısı ile değerlendiremeyen, milletinin hatta insanlığın bu günü ve yarınından sorumlu olduğu bilincinden yoksun, türlü gerekçeler (!) ile vicdanını işlevsel kılmayan, merhametini doğanın bir parçası olduğu bilinciyle ruhuna yaşatmayan insanların ne kadarıyız ya da ne kadarı değiliz; düşünürken bular da olsun listede derim.

Bence insan kadar sorunlarını görmezden gelmeye meyilli başka canlı yok. Bunun da, yeteneği, sevgisi ve üretip değiştirebilirliğine olan güvenini yitirmekten kaynaklı hatadır diye düşünmekteyim.

Gördüğüm o ki, leylekler eskiden geldikleri diyarlara gelmiyorlar, artık yatağında huzuru yok suların.

Onbinlerce canın betonlar arasındaki çaresizlikleri ile bir daha belgelediler kalanlarımıza halimizi ahvalimizi.

LEYLEKLER GÜVENE KONAR