Aklın dayanılmaz yalnızlığı

featured
service

Akıl, maddi olmadığı halde maddeye etki edebilen, yine biz ve bizim dışımızdakilerin şekil ve diğer özelliklerini ortam coğrafyası ile birlikte değerlendirip soyut kavram haline getiren, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi nitelikleri de içeren durum ve kavramlar arasında ilişki kurabilen, fikir üretebilen, öneri sunan, hatta karşılaştırma yapabilen bir güçtür.

Varlığımızın, duygular dahil, gerçeğini ortaya koyabilen gücümüz de desek olur.

Gerçek bu olsa da, biz insanlar çoğu davranışlarımızı kültürel öğrenmelerin baskın olduğu alışkanlık etkisinde gerçekleştiririz. Bu da bize, aklın dışındaki etkileyenleri işaret eder.

Bir çok etkileyen olmakla birlikte, gönüllü olmak, severek yapmak, samimi olmak, bilinçli ve görev sorumluluğu ile davranmak gibi yakınımızda olan çok önemli etkileyenler dikkat çeker.

Akıl denen yetinin önerdiği davranışın ertelenmesi ya da yerine başka bir davranışın doğmasının sebebi de bir önceki cümlede saydıklarımız işte.

“Akılını çelmek”, “aklı havada bırakmak”, “aklın baştan gitmesi” ve benzer deyimlerle ifade edilen durum tam da bu gerçeğe işaret ediyor.

Aklın derlediği ve tercihin temel belirleyicisi olan bilgilerin bireşiminden (sentezinden) sonra ortaya çıkan akılsal öneriyi etkisiz kılan etkileyenler çok da hafife alınacak güçler değiller derim. Bu nedenle bile olsa, insanlığın en kaliteli varlığı olan akılı, ruhun diyalektiği (eytişimi) oylumunca diğer güdüleyicilerle desteklemek gerekmektedir.

Anlamlı ve huzurlu hayat için bu şart.

Daldaki elmanın kırmızısını hayret ve sevinçle seyre daldığımızda gönlünüzü basan şiir tütümünü düşünün.

Güneş ışınlarıyla sarmaş dolaş yağan yağmurda ıslanmayı türkü gibi algılayan ruhunuzu düşünün.

Ölüm ihtimalinin yüzde elli olduğunu bile bile bedenini boşluğa bırakan bir sporcuyu düşünün.

Akılın önerisine karşın bunların yaşanmasına olanak sağlayan ve daha çok ruhun güzelliğe (estetik) olan vurgunluğunu açığa çıkaran şeylerin şiddeti akılı gölgede bırakacak kadar olabiliyor.

Akıllılara bir dediğim yok ancak, gönüllü, sevgili ve samimi olmak her zaman sizi ruhunuzun renkli sarayında ağırlayacaktır.

Ruhun diyalektiğini anlayınca maddenin öldüren kulluğundan kurtulacağımız kesin.

Çünkü insanız.

İnsan bireysel gerçeğinin farkında olsa bile, onun, tadına eremediğine zaman zaman tanık olunan güzelliklerin, üstelik mucidi olduğu güzeliliklerin kaybolup gidişine seyirciliği kabul edilir değil.

Akılın özgürlüğü, sevgiyi uyuşukluğun cilası, içtenliği de sarhoşluğun gevezelik rengi etmemeli ki can hayatın tadına erişebilsin. Bunu niye akıl ekseninde söylüyorum, çünkü akıl iradenin yönetici unsuru, etkin kullanıldığı iç ve dış her coğrafyanın kültürel değerler gölü dahil fiziksel çehresini de değiştirebilirliği var.

Akıl, bol bol gönül, bilim, merhamet ve sanatsal içerikler ile desteklenmezse çok yakın zamanda insanı ürettiklerinin mağduru, yapay zekanın kölemsi oyuncağı edebilir.

Çünkü akıl, hastalık derecesinde bir hızın duyguya teğet geçen bileşenlerinin bir numarası konumuna evrildi.

Ona, bir çocuğun gülüşü ve ağlayışının farkıyla birlikte suyun evrensel dilini öğreten “kankiler” bulmalıyız.

Ya da şiirin.

Aklın dayanılmaz yalnızlığı