Köyümüze dönelim

featured
service
Köyler, 1924 yılında kabul edilen Köy Kanunu ile birlikte Cumhuriyet tarihinin en köklü ve önemli kurumlarından birisi olmuştur. Binlerce yıllık toplum kurallarıyla desteklenen kültürel yapısı ve Köy Kanunu’nun yasal kuralları ile 80 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren bu idari yapı, 2004 yılında kabul edilen Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda 2008 yılında yapılan değişiklikle önemli ölçüde değişmiştir.Fiziki yapısı aynı kalan köylerimizin, hukuki ve idari yapısında köklü değişiklikler yapılmış ancak aradan geçen 10 yılı aşkın süre göstermiştir ki bu değişimin birçok olumsuz etkisi olmuştur.Bu olumsuzlukları şu şekilde özetleyebiliriz: – Köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak, köyler üzerinde hiyerarşi (merkezi idare etkisi) artırılmıştır.– Merkezi idare ve belediyeden hizmet alıp almadığına ve bu hizmetlerin kalitesine bakılmaksızın her köyde yaşayan vatandaş vergi ödemek zorunda kalmıştır. Şunu da ifade etmekte fayda vardır ki: Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda değişiklik yapan ve köylerin mahalleye dönüşmesini sağlayan 6360 sayılı Kanun’un geçici birinci maddesiyle, önce 5 yıl, sonra 6 yıl ve daha sonra 31/12/2022 tarihine kadar, Emlak Vergisi Kanunu’na göre alınması gereken emlak vergisi ile Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken vergi, harç ve katılım paylarının alınmayacağı; içme ve kullanma suları için alınacak ücretin de en düşük tarifenin % 25’ini geçmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak birçok belediye bu hükme aykırı hareket etmek suretiyle vergi tahakkuk ettirerek tahsiline devam etmiştir.– Köylünün kendi imkânlarıyla ya da il özel idarelerinin katkılarıyla yapmış olduğu içme suyu tesisleri iptal edilmiş, yeni tesisler kurularak içme suları paralı hale getirilmiştir. Kanunun ilk çıktığı dönemde ASKİ tarafından hatalı olarak normal tarife uygulanmış olsa da bu hatadan dönülerek Kanuna uygun tarife belirlemesi yapılmıştır.– Köy muhtarlarının ve ihtiyar heyetinin yetkileri kaldırılmış, muhtarlıklar pasif birer kurum haline dönüştürülmüştür. Köyler dışarıdan müdahalelere karşı korunmasız bırakılmıştır.Yaşanan olumsuzluklar bunlardan ibaret değil ancak en temeli bunlardır. Aradan geçen onca zamanda köylümüz de yeni duruma alışmıştır. İnşaat sektöründeki gelişme, iş olanaklarının artışı gibi nedenlerle cazip hale gelen şehir hayatı, köyden kente göçü hızlandırmıştır. Taşımalı eğitim ile köydeki sosyal hayat daha da azalmış, maaşlı memura dönüşen muhtarlık kurumu ile de köyün sorunlarına olan ilgi yok olmuştur.Sonuç olarak; Köy Kanunu’nun köyün zorunlu işleri arasında saydığı, “köyde evlerin etrafını ve köyün sokaklarını temiz tutmak, her ev kendi önünü süpürmek” görevinin (farklı bir söyleyiş tarzıyla atasözü/deyim olarak herkesçe kullandığı gerçeğini de hatırlatarak), tarihe karıştığını; devlete vergi veren ve her hizmeti devletten bekleyen bir köylülük anlayışının ortaya çıktığını ifade edebiliriz. Yani kimse kendi kapısının önünü dahi süpürmez olmuştur.Zengin şehirlilerin başlattığı ve pandemi süreciyle birlikte cazibesini artıran hobi bahçeciliği de köylerin mahalleye dönüşmesinin ortaya çıkardığı dolaylı bir sorun haline gelmiştir. Hobiciler tarafından, tarıma destek sağlandığı iddia edilse de, planlı programlı yapılmış olsa belki faydalı olabilecek bu yapıların, maalesef çarpık yapılaşma başta olmak üzere birçok soruna yol açtığı gerçektir. Tarımın bir hobi olmadığını, tarımın bir sektör, çiftçiliğin de kadim bir meslek olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur. Doğu toplumlarının en önemli özelliklerinden birisi sorunu önceden öngörememektir. “Kervan yolda dizilir” sözüyle de anlam bulan bu anlayış maalesef bu toplumların devamlı bedel ödemesine yol açmaktadır. İyi tarafından bakacak olursak, geç de olsa sorunlara müdahale edebiliyoruz.Örneğin, 28/10/2020 tarihinde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapılarak hobi bahçeleri yasaklanmıştır. Tarım arazileri açısından sorun çözülmüş fakat iyi niyetle buraları satın alıp kullanan vatandaş bedel ödemek zorunda kalmıştır. Yani bir soruna çözüm getirilirken başka bir sorun ortaya çıkmıştır.Benzer bir müdahaleyle, 16/10/2020 tarihinde Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na bir madde eklenerek, mahalleye dönüşen köylere “kırsal mahalle” olma yolu açılmıştır. Bu şekilde, en azından köylüler, vergisel yükümlülüklerinden kurtulabilecektir. Ancak şunu ifade etmeliyiz ki, sadece kırsal mahalle olarak dikkate alınmak yerine, bu mahallede ikamet eden ve tarımla uğraşan çiftçiler de ölçüt olarak değerlendirilseydi amaca daha sağlıklı ulaşılabilirdi. Emlak vergisi boyutuyla gelirleri azalacak olan belediyelerin bu uygulamaya karşı duruşları da yumuşatılmış olurdu. Kanunun açık hükmüne rağmen geçici muafiyet döneminde vergi tahsilinden vazgeçmeyen belediyelerin, kalıcı vergi muafiyeti tanıyan bu düzenleme konusundaki yaklaşımlarını hep birlikte göreceğiz.Kırsal mahalleye dönüşmek için “ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç doksan gün içinde alacağı karar” gereklidir. Bunu sağlamak amacıyla mahalle sakinlerinin ve mahalle muhtarlarının da belediyeler nezdinde gerekli girişimde bulunmaları önem arz etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk “köylü milletin efendisidir” derken tarımın ve çiftçinin önemini vurgulamış lakin ayet ve hadislerin anlamlarından ortaya çıkan sonuç şudur ki: “Siz ne halde iseniz başınıza o şekilde idareciler gelir”. “Bir topluluk kendini düzeltmedikçe Allah (CC) onlardaki hali düzeltecek değildir.” Haydi! Şimdi hep birlikte istişare edelim ve karar verelim, özümüze ve köyümüze dönelim. Kalın sağlıcakla…
Köyümüze dönelim