Ya İstiklal Ya Ölüm!

featured
service
Birkaç gerçek var ki Kurtuluş Savaşı’na da yüreğini çelik bir el gibi taşın altına koyma cesareti gösterenler bu gerçekler üzerinde bembeyaz hemfikirler.Onlardan biri, düşmanın bıçağının milletin boğazından alınması, millete moral verilip kurtuluşa inandırılması, yerel dövüşen güçlerin birleştirilmesi ve bu ölüm kalım boğuşmasının bizden yana güçlerin başında Mustafa Kemal Paşa’nın olması.Her ne kadar, daha ziyade İngilizler ile işbirliği yapanlar endişelenseler de, Saray’daki milli düşünce sahipleri de renk vermeden aynı amaçla, Mustafa Kemal Paşa ve yanındakilerin cesaret ve öngörüsüne güvenip destek vermekten çekinmiyorlardı.İngiliz siyasetinin keskinliğini bilen millici güçler Yunanlıların İzmir’in işgali ile baş gösteren “fiili durumun” nabzı yoklamaktan öte, Osmanlı ileri gelenlerine baş eğdirmek, ahirinde de başkaldıracak olanları tez elden yola getirip, kukla bir hükümet, Arap ve İslam dünyasında onlar adına hükmedecek esir bir halife, kolu kanadı kırılmış Anadolu insanı ile “düveli muazzama” kabadayılığının devam etmesini sağlayacaklardı.Tabi bir de, Yunan orduları başarı gösterdikleri sürece, eskiden beri süregelen marazi düşlerine umut niteliği katacak “kemiklerden” atacaklardı onlara. Beklenen bu son, onlar için uzak ve zor değildi.İngilizlerin başını çektiği “İtilaf Devletleri” İstanbul’u fiilen işgale başlayınca, ilk icraat olarak Meclis-i Mebusan’ı basıp, yine millici ve vatansever vekilleri derdest ederek Malta adasına (bu tür sömürgecilerin bu işlerde kullanmak amaçlı hep bir adası olmuştur geçmişten bu güne) hapsetmek olmuş, İstanbul’da kaldığı halde hareket alanı daralan asker-sivil farketmeksizin, işgale karşı direnmekte tereddüt göstermeyen herkes, vefakar emekçilerin bulunduğu ve insana sadakat sınavda her sefer on üzerinden on almış Anadolu’ya geçmek telaşına düşmüşler.Kazım Karabekir Paşa’nın geçişi ile başlayan ilk hareketlenme pek isabetli olmuş, sağlam yapısı ile İşgalci ve işbirlikçi güçlere kan kusturan 15. Kolordu dağıtılmamış olduğu gibi, işgale direnişe de zemin hazırlamıştır.Sonra, milletimizin ve de mazlum milletlerin büyük şansı, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, asker ve sivil kurum ve kuruluşlara emir verme yetkisi ile Samsun’a gelmiş, umulmadık bir manevra ile, Amasya Genelgesi ile temel doğrultuyu önererek, derhal Savaş’ın muhtemel girdilerini örgütlemeye koyulmuş, ufak tefek itirazlara, hatta yetkileri elinden alınmasına takılmadan, diğer yürekli asker ve sivil yetkililer ile, işi hiç kimsenin bertaraf edemeyeceği yükseltiye getirmiştir.Böylece, her türlü engelleme hamlelerine karşın Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde birleştirilen milli güçlere “hedef ve yöntem” kazandırılmış, bütün aşamalarda temsilciler ve bilgilendirme metinleri ile bu coşkulu itiraza milletin hepsi ortak edilmeye çalışılmıştır .Kuvayi Milliye ruhunu, milletin dinamik güçlerinin içine işleten bilgilendirme, birleştirme çabaları can pahasına sürdürülürken, son hareket için, hep birlikte karar vermek icap ettiği ayan beyan ortada gözükmüştü, çünkü bu savaşın sonunda yok olmak ve kazanmak denen iki ihtimal de aynı orandaydı.Kuvayi Milliye ruhundaki inanç ve imanın dengeyi değiştireceğine ancak tarihin keskin dişleri karar verecekti, işte bunun için çokları anlamasa da, Mustafa Kemal hazırlığın her aşamasında milletin bu oylumdaki ağırlıklı gücüne işlerlik kazandırmış, her ne kadar zor da olsa sürece aitlik ve sorumluluk alma çabalarını gönüllülük esasıyla halletmişti. Geriye bütün milletin kararı kalmıştı.Bu kararın verilmesi için de, milleti temsil edenlerin buluşacağı, tartışıp karar vereceği, bütün dünyanın gözleri önünde cereyan edecek işleyişin ortak akıl arayışının kurumunu ilan vakti gelmişti. “Milletin geleceğini kendi azim ve kararı kurtaracaktır”, “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır”, “ya istiklal ya ölüm” kararının milletçe tescili kaçınılmazdı.Kalan zamanda, milli güçleri ve savaşa ikmali yönetecek millet ölçekli kurum, Büyük Millet Meclisi tarihin rahminden milletimizin umuduna çağrılmıştır. Tarihler 23 Nisan 1920’yi gösterirken, gözü dönmüş işgalcilerin, işbirlikçilerin boğmaya çalıştıkları ‘milli mücadeleyi” eşsiz dahinin öncülüğünde katıksız vatanseverler kurtuluşa azmetmiş Türk Milleti’ne emanet etmişlerdi.Artık, “İstiklal Savaşımızın” komuta merkezi oluşturulmuş, gerisi O’na kalmıştı. İnönü Muharebeleri, Dumlupınar dövüşleri, Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz ondan sonraki haykırışın gerçekleriydi. Vatanın her yanından, hatta mazlum milletlerin yüreklerinden gelen akıl almaz destek ile, kuyruğu düğümleyip giden her türlü meymenetsizlerin arkasında bıraktığı, Kurtuluş Savaşınızın en büyük karargahı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 101. yılı bu gün işte; 23 Nisan 2021.O hem gazi, hem de kahramanlıklar hazinesidir. Milletimizi ve O’nun geleceğini, “muasır medeniyetlerin” seviyesinin de ötesine geçirecek, “hakimiyetin kayıtsız şartsız” millette olduğunun garantisi olan, demokrasimizin yürek gücü olmakla ayrıca bizi bahtiyar eden o güzeller güzeli, şanı büyük hazine.Ne mutlu O’nu yaratanlara.
Ya İstiklal Ya Ölüm!