Kim, kimdir? Tanıyacağız!

featured
service

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazananın belli olması için yüzde 50’yi geçebilme şartı ülkemizde siyaset alanında bir çok şeyi değiştirdi. Cumhuriyet’in kuruluşu ve çok partili hayata geçişten bu güne ikinci kez mevcut koşulları deneyimleyeceğimiz önümüzdeki seçimler aslında çok sesliliğe de büyük darbe vuruyor.

İstikrar adı altında birbirinden farklı düşünceleri paylaşan siyasi partiler ittifak kurmak zorunda ve mecburiyetinde bırakılıyor. Üstelik bu sistemi bile isteye getiren AK Parti iktidarı bile kendisine katılacak yeni ittifak ortakları arıyor. Biliyoruz hem Cumhur ittifakı hem de Millet İttifakı kendi içerisinde bir çok farklılıkları barındırıyor. İktidar mücadelesi ise olası çıkabilecek sesleri kamçılamaya yetiyor. Bunu bir güzellik olarak değerlendirebilir miyiz? Hep şu söyleniyor: “Millet artık tartışma istemiyor.” Cumhurbaşkanlığı sistemi öncesindeki koalisyon hükümetleri de hep bu nedenle eleştiriliyor. Bu anlayışa göre, “Koalisyon tartışma demek, koalisyon yönetememe demek”

Aslında bu iddianın doğru olmadığını görmeye başladık. Koalisyon sözcüğünün yerini ‘İttifak’ aldı, kelimenin değişmiş olması, eskinin yerini yeninin aldığını göstermiyor. Önceden seçim sonrasında kurulan koalisyonlar, şimdi öncesinde kuruluyor. Bu modelin sürdürülebilir bir tarafı yok, halkın yüzde 50’den fazlasının aynı şeyi düşünmesini sağlamaya yeltenmek sadece despot yönetimlerde görülebilir, dünyanın hiçbir yerinde de sürdürülebilir olmamıştır.

Yanlış anlaşılmak istemem. Bugünkü sistemi kelime oyunları ile hafife almak değil niyetim. Bu sisteme karşı eleştirilerden birisi de milletvekilliğini işlevsiz hale getirmiş olması. Kurtuluş Savaşı mücadelesinde dahi millet meclisini toplayan bu halk almış olduğu kararlar ile bağımsızlığa giden yolda adımlarını attı. O şartlarda dahi toplanan ve düşmanı yok etmek için kararlar alan, ülke yönetiminde söz sahibi olan meclis ile bugünkü meclisi yan yana getiremeyiz. Hem sistemsel hem de vekillerin özgür irade yerine gücünü grup iradesinden alması gibi farklar mevcut. Yasamanın önüne geçen KHK’ların yanına bir de lidere uyum sağlama eklenince milli iradenin meclise tam anlamıyla yansıdığını söylemek imkansız hale geliyor.

Türkiye, Demokrasi Endeksi’nde 2022 yılında 167 ülke arasında Uganda, Bolivya, Nepal, Gambiya gibi ülkelerin ardından 103’üncü sırada yer aldı. Raporda “Türkiye’nin demokratik değerleri aşınmaya devam ediyor” başlığı atılırken, ülke “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde son on yılda puanında ciddi bir düşüş yaşadı.” deniliyor.

Ülkemiz adına, “Seçimler genellikle özgür ve adil değil, medya sansüre tabi, hukukun üstünlüğü zayıf ve yolsuzluk yaygın.” şeklinde değerlendirme yapılıyor. Diğer taraftan basına olan baskı arttıkça, duyulan güven de azalıyor. Ve bu açığı halk sosyal medya ile giderme çabasına giriştikçe bilgi kirliliğinin içerisinde kendisini buluyor. Bu konular üniversite, yargı, eğitim sistemi gibi alanlarda da ele alınarak genişletilebilir.

Bu sistem kişilerin ne düşündüğünü görmemizi de zorlaştırıyor. Her siyasi partinin bir programı, bir yönetim anlayışı var ancak hepsi birbirine karışmış durumda. Bugün söylenen yarın yalanlanıyor, kendi kendine çelişen liderler, siyasetçiler… Hangi yaklaşımın özü yansıttığını görmede zorlanıyoruz.

Millet İttifakı önümüzdeki seçimleri parlamenter sisteme geçişin bir adımı olarak görüyor. Belki sonrasında herkesi tanıma fırsatını yakalarız.

www.onurkok.com.tr

Kim, kimdir? Tanıyacağız!