Kendi kaderini yazanlar…

featured
service

Dinimizde kadercilik anlayışı da vardır. Ancak ‘kaderciliği’ uçsuz bucaksız bir alana yaydığınızda bu artık tanımını ifade edemez hale gelir ve başkalaşır. Bir nevi sorumluluğu üzerinizden atmak için kullanılan bir yöntem haline gelir.

Bilim, birikimler, teknoloji, çağın getirdikleri ve tüm yenilikler insan aklıyla ve eliyle zamanla ortaya konuldu ve kim bilir insan beyni daha nicelerini üreterek hayatımızı kolaylaştırmaya devam edecek. Bu özelliğiyle dünyadaki tüm canlılardan farkını ortaya koyan ve üstünlüğünü ilan eden insanlık, aynı zamanda fazlasıyla bencilce, hoyratça dünyanın tüm kaynaklarını da yağmalamaya ve yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

Bu ancak böyle gittiği yere kadar gider, sonrasında belki göreceğimiz belki de gelecek kuşaklara aktaracağımız yaraları biriktirmeye devam ederiz.

Bilimden, teknolojiden ve yaşanmışlıklardan bahsettik ya, konu Akyurt’umuzda yaşanan doğal afet görünümlü ancak hiçte öyle olmayan sel baskınlarına gelecek. İlçemizin eski yerleşim alanı, şu günlerde kentsel dönüşümü bekleyen bölgede yer alıyordu. Bizlere bu günleri miras bırakanlar ise bizim nefes almaya çalıştığımız alanlarda, tek bildikleri şey olan tarımla hayatlarını sürdürüyordu.

Buralarda hangi tarımsal ürünü ekerek verim alacağını düşünen atalarımızın evlatları, bugün metrekareye kaç kat çıkılabileceğini düşünüyor. Ve manzara olarak yüksek katlı, güvenlikli konutlarında çatı manzarasını seyreylemekten büyük keyif alıyor. Halbuki, hem geçmişini unutuyor hem de doğaya adeta meydan okuyor.

Işıklı caddelerin, süslü bulvarların, gürültülü, bir o kadar da telaşlı bir yaşamın altında dereler akmaya devam ediyor. Yönünü bulmaya çalışan doğa yok olmaya devam ederken, bizler üzerinde tepinmeyi de sürdürüyoruz.

Akyurt’un nüfusu artmaya devam edecek, betonlaşma sürecek, derelerimize su taşıyan yollar kaybolmaya devam ettikçe, örneğini yaşadığımız yağışların bir benzeri felakete dönüşecek.

12 Haziran’da ortaya çıkan sel baskınlarının tatbikatını yapalım. Kültür Parkı’nda yer alan düğün salonunda 1000 kişi yeni evlenen çiftin mutluluğuna ortak olsun, araçların yer aldığı pazar yeri hınca hınç araçlarla dolu… Senaryoyu daha da vahim hale getirelim, altında yer alan salonda da yine 500 kişilik bir etkinlik, parklarda çocuklar oyunlar oynuyor… Köprülerin yıkıldığı, araçların sular altında kaldığı, insanların pikniğini yaptığı bu alanda nasıl bir tabloyu yaşamak zorunda kalırdık.

Merak ediyorum! Akanca deresini kapatırken, parkları, mesire alanlarını, düğün salonlarını, derelerin üstüne yolları inşa ederken, hangi şehir planlamacısından, hangi mühendisten görüş aldınız. ‘Yoksa ben yaptım oldu mu?’ dediniz, hastane için yer düşünürken, gerçekten çok mu düşündünüz?

Kızık Göleti için Akyurt Belediye Meclis kararında ‘Artık gölet kurumaya yüz tuttu ve kaderine terk edildi’ ifadelerini yazabilen zihniyet! Göletin 2 saatte nasıl dolduğunu görebildiniz mi? Yoksa üç maymunu mu oynadınız?

Siz kaderine terk edildiğini düşüne durun, Akyurtlu’nun kaderini sizler yazdınız. Eğer önlem alınmazsa, sonuçları maalesef daha ağır olacak!
Kendi kaderini kendisi yazanlara, bu yazı tarihte bir dipnot olarak kalsın diyorum.

Peki hiç mi Akyurtlu’nun suçu yok? O da başka bir yazının konusu…

Kendi kaderini yazanlar…