İNSAN EŞREF-i MAHLUKATTIR

featured
service
Biz insanlar çok boyutlu düşünebilen canlıyız. Duygularımızın çeşidi az; seviniriz, üzülürüz, korkarız veya bir iki çeşit daha.Bu günlerde, “algıda seçicilik” ile de ifade edebileceğimiz sınırlılıklara gelinmiş, yani dünyada olup bitenlere karşı ilgimiz azalmış, birimizi yakar derecede etkileyen sorunlar gibi çözüm çabaları diğerimizi zerre kadar etkilemiyor, ilgilendirmiyor.Bireyselliği öğütleyen bazı “insan hakçılarımız”, toplumsallığın beslendiği evrensel değer merasını “hep bana rabenacıların’ oyun alanı etme çabasına girişmiş, bunu sorun etmemeleri için de,insanlığın algı alanından uzak tutmanın her yolunu denemişlerdir.Buna algı yönetimi deniyor. Beklenen sonuç dünyanın bir çok yaşam alanında elde edilmiş gözüküyor. Herbirimizin teker teker baş etmekte zorlandığı sorunları var artık, toplumsallığa fırsat mı var? Gemisini kurtaran kaptan olmak telaşıyla çırpınıp durmaktayız, onu bunu harcayarak. Sevinçte, mutlulukta ve tasada olması gereken ortaklıklar bırakılmadığı gibi, bireyciliğin öldüren yalnızlığına yenik düşülmüş, ruhu hasta edilmiş insanın.Renkli görsellerle, filimdi, afişti derken, insanlığın kamusal bir vicdanı var gibi anlatılmaya çalışılsa da, samanın altında çürük kokulu çıkar deresi yürütülmüş ve yürütülmeye devam edilerek “altta kalanın canı çıksıncı” vahşiliğe kadar getirilmiş iş. Artık, bir araba, bir arsa veya elzem olmayan çıkar için punduna getirip can almak insanoğlu için sıradan hal olmaya başladı.Bu hal, dünya için önü alınamaz bir çürümeyi işaret ediyor bize.İnsanı sosyal varlık ise (bilim böyle diyor) onun sosyal davranım niteliği yitmemeli, yani mühendislik müdahaleler ile tornadan çıkmışlığa kadar mükemmelleştirilip, işe tam uygunluk temelinde robotlaştırılması dünyayı bırakın, tasavvur edebildiğimiz alemlere bile zarar verecektir diye düşünüyorum.Önlem almakta gecikmemeli insanlık. Bunda, önce insanın fıtratına, sonra doğal ortamına ve insan ile ortak olana edepli ve yüreklice sahip çıkmak ile mümkündür.Dünyada su kirlenirken, toprak küserken ve canlıların soyu tükenirken, her olup bitene gözlerini kapatıp kulaklarını tıkayanların buna haklarının olduğunu iddia edeceklerini hissedebiliyorum, ancak yaşamı savunmak diye bildiğimiz şey de, insanın insanlığını tescile yarayan görevdir diye düşünüyorum.Yine insanlığın yaşadığı şu kargaşalı dönemde, vefa, dayanışma, temel insani değerleri yaşatma, cana ve emeğe saygıyı esas alan eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmeli. Gelecek nesiller adına endişe duyanların gerek devletler olarak, gerek kişi ve sivil toplum kuruluşları olarak başlatılmış olumlu çabalara katkı sunmaları da insanlık görevidir.Bireyci, biriktirici ve işi rastgeleliğe bırakmış kişi ve toplumların yaşayacağı sonuç hüsrandır.Büyüğünü tanımayan, küçüğü ile arasındaki köprüleri atmış olan, duyduğunu ve duygusunu düşünüp özgünleştiremeyen, değer bilincine tenezzül dahi etmeyen kişilerin hayatı herkes adınayı bırak, kendi adına bile savunabileceklerine inanmıyorum.Hep söylüyorum, insanı hayata bağlayan ve onu savunmaya mecbur eden güç bilinçli oluşu kadar ruhu ile de ilgilidir.Ruhunu gözden çıkardığınız insanın maddesi ile yapacaklarında insanlığa olan sorumluluk mayası beklemeyin derim.Yani “ruhun diyalektiğini anlamayanları maddenin kulluğundan kurtulmasının” imkanı yoktur. Ruhu arınık halde, olumluluklar esasında beslemez isek, ürettiklerimizin oyuncağı oluruz.Oysa insan , “eşref-i mahlukattır”, hatta bana kalırsa, aynı zamanda sosyal bir mucizedir.Haz ve hıza dalıp, kıymayalım insana.Çanakkale Şehitlerine“Kimi hindu, Kimi yamyam. Kimi bilmem ne bela” Dur ihtarına uymadılar, Düşünüldü ve gereği yapıldı.
İNSAN EŞREF-i MAHLUKATTIR

Yorumlar kapalı.