HİÇLİK

featured
service

İnsan kapsam alanı içinde bulunduğu büyüklükleri düşündükçe kıyas etmekten kendini alamıyor.

Dünya’nın evrendeki yerini sorgulayan videoyu gördünüz mü bilmiyorum. Yeryüzünden yükselen bir uzay mekiği görüntü alıyor, mekik uzaklaştıkça dünya küçülüyor, sonra aramakla ancak bulunabilecek noktalardan biri kadar kalıyor.

Diğer gezegenler, yıldızlar topluluğu, samanyolu şu bu derken bir bakıyorsunuz her büyüklük hiçleşiyor.

Bununla ilgili daha önce, iyi bir düşünür olduğuna inandığım kimi arkadaşlarım ile tartışmıştım.

Alemler dediğimiz, işleyişi ve konumu bakımından özerk algıladığım sistemsel tümü düşününce , insan aklına sonsuzluk hissiyle yer eden uzay bileşenleri bile hiçleşebiliyor.

Güneş’in ömrü azalmış diyorlar.
Beş milyar yıl.
Bize göre az değil.
Ancak uzay bileşenlerinin yaşı ve büyüklüklerine göre çok az.
İnsan hayatında iki saatlik yolculuk kadar.
Belki o kadar bile değil.

Hiçlik bilinci temel gerçekliğin farkındalığını içine alan bilinç.

Yandan bakarak gördüğünüz her şey büyük gözükür.
Hatta tamamını göremezsiniz.
Etkileyenlerini azalttığınız bakışın açısı genişler.
Ayrıntı azalır.
Biz buna ‘kuşbakışı’ diyoruz.
Yükselerek bakmak.
Ona sebep Dünya örneğini verdim.

Eskiden kuyudaki kurbağa örneğini kullanırdık. Derdik ki, kuyunun dibinden bakan kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı genişliğince görür ve algılar. Varsa böyle bir yetisi kendine anlamlandırma veya tasarlama işini de ona göre yapar.

Hiçlik vazgeçiş değil elbette.
İnsanı kendine hapseden dev aynasının yanıltıcılığını aklının bir kenarında tutmak dahil, etraflı/derin düşünme ve görmeyi sağlama, dünya hiç kadar ise ben ne kadarım kıyasını yapmaya kadar bir çok zihinsel süreci kapsar.

Elbette büyüklüğün ilk değerini hacimsel olarak düşünmek icap eder.
Yani beden büyüklüğü.
Gerisi zaten insanın kendisi için aldığı boy ölçüsünün çok boyutlu değerlerler bütünüdür.

Beden gibi, kilo, metreküp veya metrekare gibi her ne kadar sayısal ifade edilir uzamasal ölçü değerlerinden söz edilse de, anlam değeri kadar etkili olanı yok. İnsanı düşebililir eden, madde ile dengeli etkileşimini sağlayan, hatta güzellik ve beğeni keyfiyetini yaratan da bu. Anlam değeri.

Özellikle uzun vadede belirleyici olan, anlam düzlemindeki doygunluk veya yoksunluktur.

İnsan mucize.

Daha doğrusu var olup da mucize özelliği göstermeyen ne var?

İşte insan da bunlardan sadece bir tanesi.

Yine Ufuk Gazetesi’nde “ it ile çocuk rağbete dolaşır” çıkarımı üzerinden hareketle, varlığı kişiyi değerli kılan şey ve durumlardan söz etmiştim. Benzer şeyi söylüyorum; insan temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, kendine anlam yüklemez ise hastalanır. Bunun çok çeşitli tezahürleri var elbette fakat hayatın anlamını kaybetmek en çözümsüzü gibime geliyor.

İnsanın, evrendeki varlığının sınırlarını, işe yararlığını, işbirliği esaslı paylaşımını tam gerçeğiyle bilmesi gereği sebebiyle hiçlikten söz ettim.

Alemler alemlere açılarak sonsuzluğu oluştururken, insanın izanını sınırlayıp, onu beter hızda içgörüsüzleştiren tüketim medeniyetine ne demeli?

Hiçbir derdine çare olmadığı bir yana, anlam değerlerini tırtıklayan, daha da kötüsü sevimli sandığı nice şey var insanın tükete tükete tükendiği.

Beş milyar yılı bitik ömür sayan bir izan ile, yetmiş seksen yılı bitmezmiş gibi algılayan şu bize, yani mucizeye acıyorum.

Tekrara düştüğüm konulardan olsa da diyeceğim; hiçliği farkettikçe insan derinliğine büyüyor.
Hiçliğe akan büyüklüğün anlam oylumunu tamamen tadabiliyor.
Tadına eriyor anlamın.
Beşeriyetin akıl ve vicdan müdahelesine muhtaçlığının bile.
Hatta, müdafaası gerektiğinin.

Hiçliğin kendisi ile ilişkisini kurmak şansını kaybetmiş olanlar ise, ya tüketerek ya da öldürerek güçlü olma telaşındalar.

Üstelik çirkinleşip.

Baksanıza dünyaya;
Atın önünde et, itin önünde ot.

Dünya küçülmekten öte, tükeniyor.
Çünkü insanı kendisini kıyaslayabileceği büyüklüklerden habersiz eyleyen sanal gerçeklik fırtınası estiriliyor.

En büyük kendiymiş sanısında olan biz insanı yanılgı üreten aynalardan anlam düğünlerine davet etmeli.

Yukarıda sözünü ettiğim “Yokmuş Gibiliğin Dayanılmaz Varlığı” başlıklı yazımın son cümlesini anlayışınıza sığınarak yinelemek istiyorum.

İnsan yaşadığı sürece var olmalı Mustafa.

Daha güzel yıllara, farkındalığımızın ışığında yol alabileceğimiz düşündeyim.

Gerçeğe hü!

HİÇLİK