GÖRMEZDEN GELMEK ŞİDDETTİR

featured
service

İnsan gör­mek ister.
Hatta gö­rün­mek ister.
Ken­di­si­ni fiili ola­rak et­ki­le­yecek olan ile ha­yat­ta kar­şı­laş­mak is­te­mez. Do­ğa­sı ge­re­ği bu böyle, kö­tü­yü ve kö­tü­lü­ğü gör­mek is­te­mez.
Do­la­yı­sı ile gü­ze­li/iyiyi gör­mek, güzel/iyi gö­rün­mek var­lı­ğı­na çok bo­yut­lu anlam yük­ler.

Gö­rün­me­ye ça­lış­mak da gör­mek kadar ken­di­ne anlam ara­mak­tır. Bir insan diğer in­san­la­rın bakış açı­sı­na ya da far­kın­da­lık ala­nı­na gi­recek ki gö­rü­lür olsun. Gör­mek öze­lin­de mil­yon­lar­ca se­çe­ne­ği olan diğer insan ya da in­san­la­rın dik­ka­ti­ni çek­mek ih­ti­ya­cı (!) ça­ğı­mız­da şid­de­ti kış­kır­tıl­mış, hatta ha­ya­ti teh­li­ke içe­ren sı­nır­lar bile aşıl­mış­tır.

İnsa­nın makul dü­zey­de­ki, fark edil­me,be­ğe­nil­me ve tak­tir edil­me gü­dü­sü acı­ma­sız­lık ve vah­şi­lik bo­yu­tun­da mü­sa­ba­ka-mü­ka­fat il­kel­li­ği­ne ta­şın­mış­tır. Kim­le­rin ve hangi yön­tem­ler­le bunu sür­dür­me­ye ça­lış­tı­ğı ile il­gi­li çok yaz­dım. Ek ola­rak şunu di­ye­yim, in­san­la­rın yalın ha­lin­den eser kal­ma­dı­ğı gibi, hay­van, bitki ve ma­ki­na ka­rı­şı­mı bir canlı ya­pı­sı­na ev­ri­li­yor ol­ma­sı ger­çe­ği ile burun bu­ru­na­yız. İnsa­nın sos­yal olma özel­li­ği erez­yo­na uğ­ra­dık­ça acı­na­sı yal­nız­lı­ğı­na renk, anlam ve cila de­ğe­rim­si­ler katma ça­ba­sı ar­tı­yor. Ba­sit­çe ifade etmiş ola­ca­ğım ama, bu ça­ba­nın uzak­tan ve ya­kın­dan yö­ne­ti­mi ko­nu­sun­da nam sal­mış çağ­daş ya­pı­lar, ahi­rin­de tir­ya­ki­lik ya­ra­tan nice yol ve yön­tem ge­liş­tir­miş hal­de­ler.

İnsan büyük oran­da (özür di­le­ye­rek ifade edi­yo­rum) ken­di­si­ni pa­zar­la­mak zo­run­da ol­du­ğu­na ikna etmiş ol­ma­nın had­siz şı­ma­rık­lı­ğı ile can pa­za­rı da di­ye­bi­le­ce­ği­miz il­ke­siz, sı­nır­sız, vic­dan ve mer­ha­met­ten muaf kı­lın­mış his­te­rik ve za­val­lı du­ru­mu­na dü­şü­rül­müş­tür.

Tir­ya­ki­li­ğin gün­ce­li ba­ğım­lı­lık işte. İnsan, ken­di­si­nin dı­şın­da­ki, di­ji­tal ve me­ka­nik ih­ti­şa­mın se­yir­ci­si ol­ma­ya, yük­le­ni­ci ve ta­şı­yı­cı kö­le­si ol­ma­ya müp­te­la kı­lın­dı de­ne­bi­lir. Şu meş­hur kon­for ala­nı­nı, kay­bol­du­ğu sanal coğ­raf­ya­da inşa etme te­la­şın­da, ana­to­mik var­lı­ğı­nı bile his­se­de­me­yen ayağı yer­den kesik in­san­lar var. Büyük im­kan­lar kul­la­nan, özel dü­zen­len­miş hayat alan­la­rın­da ge­le­ce­ğin kolay ma­ni­pü­le edi­le­bi­lir, kor­kak, ira­de­sin­den ve öz­gün­lü­ğün­den ra­hat­sız olan (te­da­vi edil­mek is­te­yen) in­san­la­rın dün­ya­sı çok da uza­ğı­mız­da değil.

Do­ğa­nın ha­re­ket­li­li­ğin­de öz­gün­lü­ğü ile anlam bulan in­sa­nın fark edil­me ça­ba­sı el­bet­te do­ğa­sı ge­re­ği­dir. Tıpkı yeme, içme, uyuma, üreme ey­lem­le­ri­nin gü­dü­le­ri gibi, top­lum­sal at­mos­fer­den der­le­yip ru­hu­na ka­ta­ca­ğı en­gin­lik ve güven, büyük oran­da fark edil­mek ile il­gi­li ka­za­nım­dır. Do­la­yı­sıy­la fark edi­le­me­miş­lik veya gör­mez­den ge­lin­me onu de­ğer­siz­leş­tir­di­ği gibi, bir de yapay değer sa­tı­cı­la­rı­nın pa­za­rı­na mec­bur kılar. Ni­ha­ye­tin­de olan da bu. Meşru veya gayrı meşru, ah­la­ki veya ah­la­ki norm­la­ra uy­ma­yan, sa­nal­da veya so­kak­ta, fi­zik­sel an­lam­da za­rar­lı veya zor olan her yolu de­ne­yip, de­ğer­li ve an­lam­lı ol­du­ğu­na olan inan­cı­nı sür­dür­mek is­ti­yor insan. İnsa­nın ya­şa­tan­la­rın­dan olan de­ğer­li his­set­mek ve de­ğe­ri bi­lin­mek adına yap­tı­ğı işler de her bo­yu­tu ile buna se­bep­tir.

Biz in­san­lar uğ­ra­şı­la­rı­mı­zı ve do­la­yı­sı ile ken­di­mi­zi de­ğer­siz his­set­ti­ren her şey­den kaç­ma­ya me­yil­li­yiz. Israr edi­lir­se de ha­ya­ta karşı öf­ke­li olu­yo­ruz. Olum­su­za odak­lan­ma ve kıy­met­siz kö­tü­ye dair far­kın­da­lı­ğı­mız ar­tı­yor. Önce kendi yar­gı­la­rı­mı­zın, sonra da ca­nı­mı­zı sık­ma­yı he­def­le­di­ği­ni san­dı­ğı­mız in­san­la­rın öte­ki­si­li­ği­ne yat­kın­la­şı­yo­ruz.

Buna ben­zer, in­sa­nın doğal ve bi­lin­ci­nin ege­men ol­du­ğu ha­li­ne mü­da­ha­le ede­rek onu sü­rü­nün eli mah­kum par­ça­sı­na dü­nüş­tü­recek sü­re­cin mi­mar­la­rı var. Bun­lar, mü­hen­dis­lik be­ce­ri­le­ri­ne tek­no­lo­jik ve di­ji­tal araç­la­rı da ek­le­ye­rek, in­sa­nı diğer in­sa­na sı­ra­dan­laş­tı­ran, kendi ken­di­ne ye­ter­lik sa­nı­sıy­la yal­nız­lı­ğı mit­leş­ti­ren ma­ni­pü­le etme im­kan­la­rı­na ha­iz­ler. Şunu da be­lirt­mek­te fayda var; bu sü­re­cin sa­de­ce mad­de­sel de­ği­şim yanı yok, me­ta­fi­zik ör­gü­sü­nün de ol­du­ğu şüphe gö­tür­mez bir ger­çek­tir.

Dik­ka­ti çek­mek is­te­di­ğim şey, in­sa­nın görme ve gö­rün­me ih­ti­ya­cı­nı gören ya­pı­la­rın ol­du­ğu­dur. Me­ra­ka yö­ne­lik içe­rik üre­tir­ken, in­sa­nı mad­de­leş­ti­ren sü­re­cin ekip­le­rin far­kın­da olmak du­yar­lı­lı­ğı ze­de­len­se de far­kın­da olmak ye­ti­si­nin kay­bol­ma­ma­sı lazım.

Far­kın­da olmak ta baş­tan, gör­mek­le baş­la­ya­rak, his­set­mek­le devam eden bir iç iş­le­yi­şi işa­ret eder. An­lam­lı say­mak ve anlam yük­le­mek de gör­mek­ten son­ra­ki bil­gi­nin ve bi­linç­len­me­nin üret­ti­ği çık­tır.

İnsa­nın dü­şü­nen, üre­ten ve iti­raz eden sa­mi­mi ha­li­ni sev­me­yen veya is­te­me­yen­le­re söy­le­ne­cek­le­ri­nin söy­len­miş­ler­den çok daha az ol­du­ğu ka­na­atiy­le derim ki; örlük organ yi­ti­min­den kay­nak­lı ise ey­val­lah, gör­mez­den gel­mek ise in­sa­nın kendi var­lı­ğı­na kas­tet­miş­li­ği ve ru­hu­na şid­de­ti içe­rir.

Bu defa üs­tü­ne basa basa söy­lü­yo­rum; insan gör­mek ve gö­rül­mek ister.

Onu gör­mez­den gel­mek şid­det, yal­nız bı­rak­mak hak­sız­lı­ğın da­nis­ka­sı­dır.

GÖRMEZDEN GELMEK ŞİDDETTİR