Emperyalizm kılık değiştirdi

featured
service

“Kol­la­rı­mız ara­sın­da hasta, ağır hasta bir adam var.” Bu söz­ler 1853’te Rus İmpa­ra­to­ru I. Ni­ko­lay ta­ra­fın­dan Os­man­lı İmpa­ra­tor­lu­ğu için söy­len­di. Daha o yıl­lar­da, Os­man­lı top­rak­la­rı­nın nasıl pay­la­şı­la­ca­ğı­nın pa­zar­lık­la­rı ya­pı­lı­yor­du, Mısır ve Irak İngi­liz­le­rin, Su­ri­ye’de Fran­sız­la­r’ın ola­cak­tı. 19. yüz­yı­lın or­ta­la­rın­da­ki plan buydu. İngi­liz­ler, Os­man­lı’nın güç kay­bet­ti­ği­ni doğ­ru­lu­yor ancak bu pay­la­şı­mı ya­pa­bil­me­min zor­lu­ğun­dan bah­se­di­yor­du, Ni­ko­lay’a göre ise dü­şün­mek, so­nu­ca var­mak için bir baş­lan­gıç­tı. 1. Dünya Sa­va­şı’nın ar­dın­dan ise plan­lar boyut de­ğiş­tir­di, İstan­bul dahil olmak üzere bir­çok top­ra­ğı­mız pay­la­şıl­dı.

Ye­nil­dik, yı­kıl­dık ve son­ra­sın­da kül­le­ri­miz­den ye­ni­den doğ­duk… Ata­türk o dö­ne­mi şu söz­ler­le an­la­tı­yor: “Os­man­lı Dev­le­ti’nin için­de bu­lun­du­ğu durum, Dünya Sa­va­şı’nda ye­nil­miş, Os­man­lı or­du­su her ta­raf­ta ze­de­len­miş, şart­la­rı ağır bir ateş­kes Ant­laş­ma­sı im­za­la­mış, Büyük Har­bin uzun yıl­la­rı bo­yun­ca, mil­let yor­gun ve fakir bir halde. Mil­le­ti ve mem­le­ke­ti Dünya Sa­va­şı’na so­kan­lar, kendi ha­yat­la­rı en­di­şe­si­ne dü­şe­rek mem­le­ket­ten kaç­mış­lar. Sal­ta­nat ve hi­la­fet ma­ka­mın­da bu­lu­nan Vah­det­tin soy­suz­laş­mış, şah­sı­nı ve yal­nız tah­tı­nı em­ni­ye­te ala­bi­le­ce­ği­ni hayal et­ti­ği al­çak­ça ted­bir­ler araş­tır­mak­ta. Damat Ferit Paşa’nın baş­kan­lı­ğın­da­ki hü­kü­met aciz, hay­si­yet­siz, kor­kak, yal­nız Pa­di­şa­hın ira­de­si­ne tabi ve onun­la be­ra­ber şa­hıs­la­rı­nı ko­ru­ya­bi­lecek her­han­gi bir du­ru­ma razı, Or­du­nun elin­de si­lah­la­rı ve cep­ha­ne­si alın­mış ve alın­mak­ta. İtilaf Dev­let­le­ri, ateş­kes Ant­laş­ma­sı­nın hü­küm­le­ri­ne uy­ma­ya lüzum gör­mü­yor­lar. Birer ve­si­ley­le iti­laf do­nan­ma­la­rı ve as­ker­le­ri İstan­bul’da, Adana vi­la­ye­ti Fran­sız­lar, Urfa, Maraş, Ga­zi­an­tep İngi­liz­ler ta­ra­fın­dan işgal edil­miş. An­tal­ya ve Konya’da İtalya as­ke­ri bir­lik­le­ri, Mer­zi­fon ve Sam­sun’da İngi­liz as­ker­le­ri bu­lu­nu­yor. Her ta­raf­ta ya­ban­cı subay ve me­mur­lar ve ajan­lar fa­ali­yet­te. Ni­ha­yet baş­lan­gıç kabul et­ti­ği­miz ta­rih­ten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da iti­laf Dev­let­le­ri’nin uygun gör­me­siy­le Yunan or­du­su İzmir’e çı­kar­tı­lı­yor. Bun­dan başka, mem­le­ke­tin her ta­ra­fın­dan Hris­ti­yan azın­lık­lar gizli, açık milli emel ve mak­sat­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­me­ye, dev­le­tin bir an evvel çök­me­si­ne, ça­lı­şı­yor­lar­dı.”

İşte bu durum içe­ri­sin­de baş­la­tı­lan Kur­tu­luş Sa­va­şı, aynı za­man­da em­per­ya­lizm ile de mü­ca­de­le de­mek­ti. Biz ba­ğım­sız­lı­ğı­mı­zı ka­za­nıp em­per­ya­liz­mi boz­gu­na uğ­ra­tır­ken, bazı dev­let­ler ise sö­mür­ge ve uydu dev­let­ler ola­rak sözde ba­ğım­sız bir şe­kil­de var­lık­la­rı­nı sür­dür­me­ye devam etti.

Elde edi­len zafer, sa­de­ce kara par­ça­sı­na sahip olmak değil, Ku­vay-i Mil­li­ye ru­huy­du. Son­ra­sın­da Cum­hu­ri­yet’in ilanı, sa­na­yi­leş­me, eği­tim ve bir çok alan­da ya­pı­lan dev­rim­ler ile bu ruhun ya­şa­ya­bi­le­ce­ği bir ül­ke­ye ka­vuş­tuk.

Ancak do­ğa­sı ge­re­ği ya­şa­ya­bil­mek için yeni kay­nak­la­ra ve sü­rek­li sö­mü­rü­ye ih­ti­yaç duyan em­per­ya­lizm geçen süre içe­ri­sin­de kılık de­ğiş­tir­di, ön­ce­den tank, tüfek, atom bom­ba­sıy­dı şimdi ise özel­leş­tir­me, ba­ğım­lı­lık, kay­nak­la­rın şir­ket­ler eliy­le pay­la­şı­mı demek. Bunu si­ya­si yol­lar­la sağ­la­ya­ma­dık­la­rın­da ise Uk­ray­na, Su­ri­ye ve Irak’ta ol­du­ğu gibi bom­ba­lar pat­la­ma­ya, in­san­lar öl­me­ye devam edi­yor.

Bu si­ya­si ve eko­no­mik savaş içe­ri­sin­de ise kimi dev­let­ler sö­mü­ren, ki­mi­le­ri de sö­mü­rü­len ol­ma­ya mah­kum edi­li­yor.

Daha önce çok kez bah­set­tim, dev­let­çi­lik il­ke­si­nin ye­ri­ni li­be­ral po­li­ti­ka­la­ra bı­rak­ma­sı, kay­nak­la­rın glo­bal ser­ma­ye ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­ma­sı ba­ğım­sız­lık ru­hu­nu ge­ri­de bı­rak­tı­ğı­mı­zı gös­te­ri­yor.

Şimdi, ma­den­ler al­tın­da kalan iş­çi­le­rin kanlı tu­lum­la­rı, güneş yüzü gör­me­den sa­de­ce ya­şa­ya­bil­mek için var gü­cüy­le ça­lı­şan in­san­lık, özgür ol­du­ğu­nu zan­ne­den beyaz ya­ka­lı­lar, ma­ki­ne­le­şen be­den­ler bi­ri­le­ri­nin zen­gin­li­ği­ne zen­gin­lik ka­tı­yor.

Ya­zı­mı José Sa­ra­ma­go’nun şu söz­le­ri ile ta­mam­la­mak is­ti­yo­rum: Her gün hay­van, bitki, dil, mes­lek tür­le­ri yok olu­yor. Zen­gin­ler git­tik­çe daha zen­gin olu­yor, fa­kir­ler­se daha fakir, Her gün daha çok şey bilen bir azın­lık ve daha az şey bilen bir ço­ğun­luk var. Ce­ha­let ür­kü­tü­cü şe­kil­de ya­yı­lı­yor. Zen­gin­li­ğin ye­ni­den da­ğı­tı­mın­da çok büyük bir so­ru­nu­muz var. Sö­mü­rü şey­ta­ni bo­yut­la­ra vardı. Ço­ku­lus­lu şir­ket­ler dün­ya­ya hük­me­di­yor­lar. Ger­çe­ği biz­den sak­la­yan göl­ge­ler mi yoksa im­ge­ler mi bil­mi­yo­rum. Konu üs­tü­ne sür­git tar­tı­şa­bi­li­riz, kesin olan şu ki dün­ya­da olan­la­rı ana­liz edecek eleş­ti­rel ka­pa­si­te­mi­zi kay­bet­tik. Pla­ton’un ma­ğa­ra­sı­na ka­pan­mı­şız gibi gö­rün­me­miz o ne­den­le­dir. Dü­şün­me, ey­le­me geçme so­rum­lu­lu­ğu­mu­zu terk edi­yo­ruz. Yıl­lar yılı bizi ka­rak­te­ri­ze eden öf­ke­len­me, düzen kar­şıt­lı­ğı ve pro­tes­to ka­pa­si­te­si ol­ma­yan ey­lem­siz var­lık­la­ra dö­nüş­tük. Bir me­de­ni­ye­tin so­nu­na ge­li­yo­ruz ve ilan edi­len me­de­ni­yet benim ho­şu­ma git­mi­yor. Ne­oli­be­ra­lizm, benim fik­rim­ce, gö­rü­nüş­ten başka hiç­bir şeyin ko­run­ma­dı­ğı, de­mok­ra­si kı­lı­ğı­na gir­miş yeni bir to­ta­li­ta­rizm.

Emperyalizm kılık değiştirdi