Değişmek, değişmediğini ispata çalışmaktan daha güzel

featured
service

Niye derseniz cevabı uzun,fakat kolay ve anlaşılır bir hikaye.

Baştan söylediğinizi bir ömür boyu savunmanın erdem olduğunu sanmak arada bir benim de yakamı bırakmaz.

Savunmak, muhafaza etmek adına olunca işin seyri değişiyor, birden insanın karşına değiştirici birşeyler çıkıyor. İnat bir yana, değişmenin yaratacağı düşünülen belirsizlik, özellikle cesareti olmayanları, rahatlarının bozulacağı endişesine sevk eder. Bu da, var olanı var gücü ile savunmaya zorlar kişiyi.

Değişmek konusunda ağırdan almak sadece olası belirsizlik yüzünden değil, toplumun ve kişilerin değişmeye yükleyeceği anlamın ne olacağını kestiremeyişten de olabilir. Değişmek bir ihtiyaçtan veya öğrenmelerden kaynaklı (bilgi itkisi ile) varılan entellektüel bir aşama olsa sorun yok. Dileyen “kaplumbağa kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş” dese bile, halin sebebini bilen insana zor gelmez. Eleştiridir der geçer. Ha yer gelmişken ifade edeyim; bu tür eleştiriyi, zaman zaman “değişimin dışında her şey değişir” diyenler de yapabilmektedir.

Kültürel boyutu olmakla birlikte, bu tür eleştiri, sözlü aktarım geleceğinde, kişileri konuya hızlıca dahil edebilmenin en kestirme yoludur. Değişmeyi toplum, alışarak onaylamadığı sürece ayrıksılığın önemli sebeblerinden biri olmaya devam edecektir. Değişme, esnek ve yoruma açık ifadelerin rahat kullanılacağı bir alan olduğu sebebiyle, değişimi seyreden herkesi kendisi ve kendi iyisi veya kötüsüyle kıyas yapma imkanına kavuşturuyor.

Çocukluğumdan şu güne kadar, çok sayıda değişim ve gelişim karşıtlarına rastladım. Olur mu olur. Düşündürücü olan, onları hararetle savunanların daha çokluğu ve niye bunu yaptıklarını kendi gerçeklerinin dışında bir gerekçeyle ifade ediyor olmalarıdır.

Anadolu’nun bir köyünden, bir nedenle herhangi bir şehrine giden insan, köy şivesini barındırmayan bir iki kelime ya da cümle öğrense, onları da arada bir ağzından kaçırsa, şehirli olmuş, fena kırdırıyor, bu da bir tuhaf olmuş denilerek kötümseniyor, yeni bir elbise ve alışılmadık süs kullansa yadırganıyordu. Şimdilerde işin konuları ve boyutları değişse de, şehirlerde az olmak kaydı ile eleştiri sayılamayacak sertlikteki, değişime direnme kültürü devam ediyor. Üstü kapalı da olsa, aynı anda burun kıvıraların, aynı ağırlıkta yüklenenlerin ve çıkar sebebiyle karşı karşıya gelindiğinde insafsızca dedikodu üretenlerin varlığını inkar etmek olası değil.

Değişmeye karşı olanların değişmezlerinin değiştiğinden yola çıkarak söylüyorum; vicdani ölçütlerin evrensel erdemlerle arasını açan söylem veya yaşantılar kültürüdür buna sebep olan. İnsanlığın olmazsa olmazı olarak kanıksanmış; yaşama hakkına saygı, muhtaca yardım, sınır bozmamak, imeceli hayata katılım, toplumdan ve topluma karşı sorumlu olmak, çalışmak, üretime katılmak, doğanın bir parçası olduğuna inanarak onu korumak, haksızlığa karşı durmak ve cehalete ilimle müdahale gibi değerleri muhafaza etme şiarı zamanla evrilmiş, güdü ya da duygu olarak kalmasına karşın duygunun veya güdünün muhatabı olan durumlar, kaba çıkarcılığın araç gereçleri kimliğiyle insanlığın muhafaza rezervi değişkenleri listesine girmişlerdir. Güdükleşen iletişim dili ve bana değmeyen yılan bin yaşasıncı eylemlilik, idealizm dahil her şeyi kendi kültürünün etkin unsurları haline getirmiştir.

Her şey özelinde, dün ne diyor isem bu gün de aynısını diyorum savunmasını yapan insanın, üzerinde durduğu sav erdem nitelikli mi, politik içerikli mi ona bakmak lazım. Bu ölçeği kullanmayan iletişim ögeleri akıl üçkağıtçılığı ve kaba çıkarcılık oylumunda hayat buluyor demektir.

Doğru bilgiye erişince değişmeyenlere, hakkaniyet çizgisine vakıf olunca değişmeyenlere, konumundaki acziyeti fark edince değişmeyenlere, değerlilik, haysiyet, hakka ve haklıya görelik esasında işleyen bir ruha sahip oldukları halde sırf “değiştiğini iddia edenlerin” kendisine kaybettireceklerini düşünerek değişmeyenlere söylenecek fazla şey yok. Sonuçta muhafaza ettikleriyle nefes aldıklarını sanıyorlar, bu yüzden başka tavır, başka dünya veya başka dil olduğunu düşünmeye bile cesaret edemiyorlar. Muhafazaya çalıştıkları halin, insanlık için kaçınılmaz veya ideal hal olduğunu iddiaya kalkışmadıkları sürece, bir gün kemale erecekleri, saati ve dakikası ile besbelli bir gerçektir.

İdeali ve insanlık yararına olanı savunanların karşısında, değişmeyi bırak, fırıl fırıl dönerek rüzgarı dahi çar çur edenleri de siz düşünün.

Değişmek, hayatın olağan akışını dünyanın bütün paydaşları yararına kılmak adına, sevgiyle, aşk ile, bilimle ve vicdan hükmüyle olmalı.

Değişebilen de, değişmem diyen de, keseri haksızdan ve çürütenden yana vuruyorsa, üzerinde sevgi ile durmaya değer tavır veya davranıştan söz etmek mümkün değil demektir.

Bütün bunlarla, insanın ve insanlığın değişmezleri yok demiyorum.

Değişmek, değişmediğini ispata çalışmaktan daha güzel