Küfür ile espiri arasındaki anti edebiyat

featured
service

Varlık vergisi zamanlarını konu eden bir filim vardı ya, ha işte orda görmüştüm Haşırt The Blakbort’çu abimizi. Bizleri bile hayran bırakacak kadar fena oynamıştı rolünü; bitirim ve akıllı.

Sonra, sarı ve siyahın kapağına çok yakıştığını düşündüğüm, gülümseten kitabında karşılaştık kendisi ile; hele yarış atlarına binip ani fren yaptığında yüreğim ağzıma gelmişti.

Yine de gülmüştüm.

Ya şimdi?
Üzülmeye bile fırsat tanımayan çabuklukta, orasını burasını karıştırarak söylediklerine hayretle tanık oluyorum. Ne çabuk “levıl” atlamış iseler, insancanın kenarına ana avratçayı iliştirip, vuruyorlar espirinin gözüne.

Haydi filim icabı olanları (bir daha dönmek kaydı ile) şimdilik bir kenara bırakalım; gülmeye nazır serden geçmişlerin canına can katan, draması içinde, hoştan loşa uzanan, “es-tetikli” sohbete, sesi çocukların duymayacağı kadara indirip kulak kabartalım derim.
Bir sinema sanatçımızın anlatıldığı sohbeti diyorum; bir yılda çocuklar dahil, yaklaşık iki buçuk milyonunuzun izlemiş/dinlemiş olduğu.

Bir de, cinsiyet kargaşası meselesine el attıkları “replikleri dillere destan olan”, kırmızı üst ve çiçekli entariyle çekilmiş, sarı saçlaştırılmış kafasıyla, olur mu canımıcı, dili hepimize muhalif güzellikte “talk şovcu”, çok ciddiye aldığım canımızın, istemem yan cebime koycu edasıyla maruf olana ne demeli?

Bir de, aile içindeki “ne küfrediyon la”lı sohbetleri var ya, onu da üstüne kahve veya tatlı gibi ham yapıp güle güle sindirin derim. Yoksa, sanatta gelinen aşamayı ve dilin büyüleyici derinliğini, sırf muhafazakarımsı tavrınızın kurbanı olduğunuz sebebiyle kaçırmış olursunuz. Bir defa, cesaretin edebiyatı denebilecek ziyafetin tadını, anlık bile kaçırsanız sizin için büyük kayıp. Biliyorum, kimilerimiz utanmış gibi yapıp,için için devamını ummuyor değiliz. Bizim istediğimizi bilmese, ülkemizin en zeki sanatçıları bu riski göze alabilirler mi?

Onu geçiyorum.

Utanma, kültür ile olduğu kadar, etraflıca değerlendirebilme yeteneğiyle de doğrudan lgisi olan duygu. Düşünmeyen, değerlendirmeyen ve kıyaslamayan birisi utanma işini beceremez. Utanma, tutukluk ve algılama sorunu olduğu kadar, yanlış anlama adetiyle de ilgili bir şey. Sanatı, yobazlığa kadar varmış cehalet gözlüğü ile seyredenlerden olmak kötü bir şey. Ancak, utanmak güzelliğe dair çok şey barındırıyor içinde.

Sanat bu, neye göre ayarlayacak utanma ve gerçeği görünür etme dengesini diyenler çıkabilir aramızdan, ya da sen verilmek istenene bak, ayrıntıda boğulma gibi ifadelerle kızanlar, hatta o kadar şeyin arasında, belden aşağılara dikkat eden zihniyeti sorgulayarak sanatın toplumu dönüştürecek sihirimsi gücüne erişebilmesi için günün etik sınırlarını aşması gerektiğine inandıklarını söyleyenler de olacaktır.

Böylesi canlar, nabza göre şerbet verenlerin edebiyatını yapacak olsalar bu kadar paraya ve emeğe ne lüzum var, sürerler sokak ağzını namluya, çat çat çat; al sana “bitiren vuruşlar” yapılabileceğini de biliyordular, elbette.

Hem bu kadar yılını toplumun aydınlanmasına harcayan adamlar, edep ile edepsizliği, küfür ile espiri arasındaki farkı veya ikisinin oranlı karışımını, bilemiyorsa, sokaktaki hanzolar mi bilecekler? Geçeceksin bunları. Senden benden iyi bildiklerine dair sayısız kanıt gösterilebilir.

Anti edebiyatçılık/sanatçılık eleştirisini de ekleyerek şu yaptığımız sitemi, yetişemediği ete mundar diyen kedilik gibi algılayanlar olur mu bilmiyorum, varsa da baş göz üstüne.

Her canın, sanat veya bilim adına üretme, ürettiğini duyurma, yayma, geliştirme ve ondan ötürü kazanç sağlama hakkı vardır.
Hem de bal gibi.

Ancak, çocukların hak etmediklerini düşündüğüm bir sürü şey var işin içinde.

Çocuklar sevdiklerinin tavır ve davranışının taklit ederek pek çok şeyi öğrenip içselleştirirler.

Biz büyükler dahil, toplumun genelinde bu etki görülür.

Ona sebep burada susuyor, hep birlikte düşünelim istiyorum; yarının iletişim imkanları sahiden küfür ve hakaret diline mecbur mu?

Küfür ile espiri arasındaki anti edebiyat