Daima ileri…

featured
service

Cumhuriyet’in ilanının ardından çok partili sisteme geçiş bir kaç kez denenir. Siyasilerin dini kişisel çıkarlarına alet etmeden, halkın duygularını sömürmeden yöneteceği bir parti ülkenin refahı ve geleceğine hizmet edecektir.

Atatürk, bu düşünceyle ve halkın sorunlarını daha iyi anlayabilmek amacıyla Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasını Ağustos 1930’da dönemin Paris Büyükelçiliği görevinden dönen Ali Fethi Okyar’dan istedi. Atatürk, halkın genel eğilimlerini yakından izlemek ve milletin her an nabzını yoklamak istiyordu. Bu amaçla çok partili rejimin yerleşmesi için bir çaba içerisindeydi. Ancak çok partili geçiş sürecinde tek şart, Cumhuriyet değerleri, ilkeleri ve devrimlerinin korunmasıydı.

SCF’nin kuruluşunda Okyar’a bir mektup yazan Atatürk, “…Reisicumhur bulunduğum müddetçe reisicumhurluğun üzerime verdiği yüksek ve kanunî vazifeleri, hükümette olan ve olmayan fırkalara karşı âdil şekilde ve tarafsız yapacağıma ve laik cumhuriyet esası dahilinde fırkanızın her nev’i siyasî faaliyet ve cereyanlarının bir engele uğramayacağına inanabilirsiniz” ifadelerini kullanır ve karşılıklı mektuplaşma basında da yer bulur.

Serbest Fırka’nın kurulmasının üzerinden çok geçmeden Limancı Hamdi (Ahmet Hamdi Başar) Ankara’ya giderek Atatürk’e gerici unsurların destek olduklarını, partiye akın ettiklerini, buna hâkim olamayacağını, bu hareketin Atatürk’ün kendisine de karşı olduğunu anlatarak partinin kapatılmasını talep eder. Rejim muhaliflerinin yer aldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın ardından ikinci denemede başarısızlıkla sonuçlanır.

Hem kurtuluş mücadelesi, hem de sanayileşme hamlesi ile iki aşamalı olarak gerçekleşen devrim, egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olduğu Cumhuriyet rejimidir. Hem coğrafi konumumuz, hem de monarşinin ardından gerçekleşen bu büyük devrimi geriye döndürecek çabalar bertaraf edilmeliydi. (Cumhuriyet devrimi tamamlandı mı, yoksa iki arada mı kalındı bu ise tartışmaya açıktır.) Nutuk’un Gençliğe hitabe ile bitmesi kuşkusuz tesadüf değildi. Gençlik, eskimiş düşüncelere hapsolmadan yenisi kurmak demekti. Mustafa Kemal’in gençlikten beklediği her zaman daha iyi koşullar için mücadele etmesi ve Cumhuriyet’in muhafaza edilmesiydi.

Düşlenenden günümüze… Bugün müslüman bir ülkede, halkın dini duyguları üzerinden siyaset yaparak geçmişe tükürenler; bugün bulundukları koltukların nasıl bir mücadele ile elde edildiğini bilmiyorlar mı? Kuşkusuz olup bitenlerin farkındalar. Bir zümrenin kontrolü altında tutulan siyaset, tarihimizi çarpıtmayı ve Atatürk’ü türlü yönlere çekiştirmeyi süreklilikle varlığının nedeni saydı.

Geçmişle hesaplaşma, kutuplaşma söylemleri birlik ve beraberliğimizin altında nifak tohumlarını çoğaltılırken, en başta çok partili sistemden hayal edilen düşünceler ile bugünler mi düşleniyordu? Ötekileştirme ve karşıtını düşman ilan etme ile sürekli bir savaşım halinde bulunmak toplumumuzu örselemez mi?

Tanımı ortada bir kavram olan Cumhuriyet, sadece bir cümlelik sözlük anlamında bile sürekli gelişen bir yaşam şeklini tarif ederken, devamı ve sürekliliği ise gençliğe bağlıdır. Atatürk her yeni filizden şunları beklemektedir;

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur… Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!

Daima ileri…