Bu böyle nereye kadar sürecek?

featured
service

Bugünkü mücadelemizin gayesi tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati şubelerinde bağımsızlık felç olmuştur. Çünkü her devlet uzvu ancak maliye ile yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için tek şart, bütçenin iktisadi bünye ile orantılı ve dengeli olmasıdır… Mali usulümüz, halka baskı yapmak ve zarar vermekle kaçınmakla beraber, mümkün olduğu kadar harice ihtiyaç duymadan ve el açmadan kafi gelir temin etmek esasına dayalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk

Cumhuriyetin kurucusu Atatürk meclis kürsüsünden bu sözleri sarf ettiğinde; İstanbul, İzmir, Bursa ile beraber birçok şehrimiz yabancı askerlerin postalları ile çiğneniyordu. O gün vatan topraklarının müdafaası için sürdürülen mücadele, ötesinde devam edecek olan devrimlerle taçlanacaktı. İktisadi bağımsızlık olmadan tam bağımsızlıktan bahsedilemezdi.

Eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme gibi alanlarla beraber, köylünün kalkınması ve üretim araçlarının genişletilmesi için ardı sıra atılımlar gerçekleştirildi. Bundan böyle söz, cihanın muhtelif topraklarına sevk edilen, asırlardan beri emekleri ellerinden alınarak israf eylenen ve buna karşılık daima hakaret ve aşağılama ile mukabele edilen halka geçecekti.

Cumhuriyet devrimleri ekonomik anlamda da halkın ayakta durmasını, üretmesini esas alıyordu. Düşünün günümüzde dahi bölgemizde çiftçinin mahsulünü işleyeceği bir tesis bulunmazken, Atatürk bunu 1935 yılında Aydos Yaylasında kurduğu mandıra ile gerçekleştirmişti.

Ancak, kuruluş ilkelerimizin aksine; borçlanmaya ve tüketime dayalı ekonomimizle her geçen gün üretimden, kalkınma fikrinden, dolayısıyla “tam bağımsızlık” kavramından uzaklaştık.

(2018 yılına, 3.79 TL’den başlayan dolar kuru Brunson’ın tahliye talebinin duruşmada reddedildiği 18 Temmuz’da 4.79’a çıktı. ABD Hazinesi’nin iki bakan hakkındaki önlemleri duyurduğu 1 Ağustos günü 5 TL eşiğini geçti. Trump’ın açıkladığı ikinci aşama yaptırımlar içinde Türkiye’den çelik ve alüminyum ithalatına gümrük vergisini arttırma kararının uygulamaya girdiği 13 Ağustos tarihinde, dolar kuru tarihin en yüksek noktası olan 7.21 TL’yi gördü.)

‘Harici bedhah’ların istediğini alabileceği, aba altından sopa gösterebildiği bir ekonomiye sahip olduk. Brunson’u salıverdik, ama o günlerin sancısını hala yaşıyoruz. ‘Bağımsız’ düşüncelerle yargıya bırakamadığımız ‘karar’ımızın ekonomik sonuçları hala devam ediyor.

Peki, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan, bugünlerde sata sata ancak bitirebildiğimiz ve sonrasında kurduğumuz fabrikalarımız kim için çalışıyor? Büyüme rakamları açıklanıyor, üretilen ürün sayısı artıyor ancak burada ‘kalkınma’dan bahsetmek mümkün mü? Büyüme rakamları açıklanırken; üretim için kullanılan kaynağın borç ya da öz kaynak olması, üretim araçlarının mülkiyetinin kim ya da kimlerde olduğu (kimlerin para kazandığı) gelir dağılımı, bölgeler arası dengesizlikler, sosyal haklar, kamu hizmetlerinin yaygınlığı ve kalitesi, “kalkınma” kavramından farklı olarak ekonomik büyümenin konusu ve parametresi olmuyor. Rakamlarla da bir aldatmacanın içerisindeyiz. Hoş, en azından marketten alışveriş yaparken anlıyoruz ama neyi nasıl anladığımız da ayrı bir mesele!

Kredilerle filan bir şeylerin sahibi oluyoruz ama harcadığımız parayı nereye ödüyoruz? Sahip olmak istediklerimize harcadığımız her bir kuruş, topluma geri dönüşü olan kaynaklara aktarılmadığından fakirleşmeye de devam ediyoruz.
“Mali usulümüz, halka baskı yapmak ve zarar vermekle kaçınmakla beraber. Mümkün olduğu kadar harice ihtiyaç duymadan ve el açmadan kafi gelir temin etmek esasına dayalıdır” Özellikle son 40 yılda mümkün olamadığından vergilere bağlanan halk, düzenin esiri olmaya devam ediyor.

Sevr’e niçin mecbur bırakıldık? Kurtuluş Savaşı’nda neyi başarıp, Lozan’da neyi kurtardığımızı ya toptan unutmuş durumdayız ya da hatırlamak işimize gelmiyor.

Bu böyle nereye kadar sürüp gidecek?

Bu böyle nereye kadar sürecek?