Bir çiçek böcek yazısı

featured
service
‘Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda ve son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.’ Kızılderili AtasözüBu yazarlık mefhumunun zahmetlerini çekmesek bile ucundan bucağından -her hafta yazı yetiştirme sıkıntısı- bizde bunun zorladığı bir hayat biçiminin içindeyiz. Ve yine yazarın sırtındaki yumurta küfesi her hafta bir konu ele almak değildir. Her hafta değil gün aşırı yazacak konunun olduğu güzelim memleketimizde asıl mesele; çok tekrara düşmeden, üreterek, tartışarak ve mümkünse çözerek ilerlemektir. Ve bazen memleket meselesi denen girdap yazarı öylesine soluksuz bırakıyor ki, etrafına dönüp bakamıyorsun bile. Yaşamın hızı birçok şeyin rengini solduruyor. Etrafındaki bir çiçeği en son dalında koklayan, avucunda bir uğur böceğine ‘uç uç böceği’ ninnisi söyleyen, bir karahindibanın dağılmaması için çocukça bir itina gösteren ve fırsat bulup şu an bu yazıyı okuyan kaç kişi kaldı ki? Evet bahsettiğim tam da bir yazarın siyasetten, gündemden, dünyalıktan uzaklaşıp ‘başka’ mevzulara eğilmesi gerekir bazen. Bu sadece konu bulamamanın ya da gündemden sıkılmanın bir delaleti değil aynı zamanda insancıllığa ve doğal olana fırsat verme arayışıdır. Arayış eylemi ise bulmanın başlangıcıdır. Gerçekten bazen şehri terkedip ormanda bir göl kenarında yaptığı klubesinde yıllarca tek başına ve doğal ortamda yaşayan David Henry Thoreau gibi hissetmiyor muyuz? Hangimiz bir Walden gölü istemiyor hayatının bir kesitinde?Bir gazeteci deyimi olarak çiçek-böcek yazmak kavramı bence artık bağlamından kopmak üzeredir. Neden derseniz sistemin ve dünyadaki küresel doğal denge yıkımının vardığı sonuç doğaya saygısı olan her insanın eleştirel bir pozisyonda konumlanmasını gerektirir hale gelmiştir. Suya sabuna dokunmayan yazılar yazmak anlamında kullanılan bu deyim artık suya sabuna dokunmayanlara, pis herif deme özgüvenini kazanmış haldedir. Çiçeği böceği gerçekten seven bir insan bu saatten sonra en azından küresel doğal yıkıma karşı muhaliftir. Tabii bu içerik olarak dolu hale gelen bir tavır olmaya yüz tutarsa muhalif olmayı gerektirecek başkaca konularda ortaya çıkacaktır. En başında doğayı ve insanı bir meta olarak gören ve yıkımın kökeninde duran kapitalist sisteme karşı durulmalıdır. Bu bir politik tercihten öteye geçmiş olan bir yaşamsal zorunluluktur.Maalesef her şeyi kar hırsıyla talan eden bu dönemde özellikle de doğamız geri dönüşü imkansız, telafisinin mümkün olmadığı bir yere varmak üzere. O sınır aşıldıktan sonra kimin ne kadar parasının olduğunun hiçbir anlamı kalmayacak. Bunu derin bir felsefeye dayandıran, basit yaşamayı ilke edinmiş insan toplulukları her zaman ilgimi çekmiştir. Bu felsefe binlerce yıldan damıtılarak gelmiş ve doğadan öğrenmiştir. Doğa en büyük belleticidir insan için.Saksıma ektiğim domateslerin çiçekten meyveye dönmediği, suni gübrelerle meyveye dönenlerinse kızarmadığı bir yaz geçirdim. Arı gördüğümde sevinçten çiçeklerine yönelttiğim, böcek gördüğümde dallarında gezmeye teşvik ettiğim, polenlerin bir cümbüş haliyle döllenmesini beklediğim bir yaz geçti. O yaz sessiz sedasız giderken belki saksıda yetiştirmemden, belki güneş azlığından belki sudan belki şundan belki bundan dolayı sadece 3 adet domates yetiştirebildim. Verimsiz bir yazdı. Verimsiz yazları geride bırakmak için çiçeğe böceğe hürmetinizi artırın. Çünkü doğanın gazabı; kelebek gibi uçar arı gibi sokar tabii onları da bulabilirsek.Yine çiçek böcek yazısı yazalım derken iş döndü dolaştı müzmin muhalif bir yazı yazmaya geldi. Umarım sorun bendedir ve doğamız telafisi olmayan bir yolda ilerlemiyordur. Doğayla kalın.
Bir çiçek böcek yazısı