Bence azap ağanın nesine

featured
service
Ağalıktan söz edilirken nasıl sinirlenirdik çocukken.Köylerin sahipliğini yaparken, yanındakileri de, kıza döve çalıştırıp, haklarını gaspettiklerine, zulüm edip hayatlarını zindan ettiklerine dair öyküler dinlerdik.Geçenlerde bir tanıdığım, bir konuya denk getirip, “ağa isterse azap ölür, can azabın nesine” dedi de aklıma geldi; azabın azaplığından memnunluğunu kadar insanı unutsuzlaştıran ne ola ki?Yiyen ağız utanır der ya bizimkiler, aynı nitelemeyi işaret eden, gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar ifadesi insanlığın tecrübesinin bir özeti.Zamanla, kendi emeğinin temel farkındalığını yitirip ağaların ekmeğini yediğini düşünüp onların boyunduruğuna minnetle yaklaşan insan grupları çoğaldı. Hem kültürel hem de siyaseten bu durum oylumunca gelişmeler yaşandı bu topraklarda.Ağa ne derse doğrudur, ağa ne verirse kafidir, ağa ne yaparsa haklıdır söylemlerinin hayatı belirlediği yerleşim yerlerinden çeşitli öyküler filimlere bile konu oldu. Züğürt Ağa ve Kibar Feyzo bunların en çok izlenenlerinden ikisi.İnsan, külli iradeden -ki yaratanın iradesidir- kendisine pay ayrılmış canlıdır. Biz bu iradeye cüzi irade diyoruz. Hayatın genel sınırları içerisinde, kaza ve kader çerçevesindeki her eyleminde özgür olmasını sağlayan gücün adıdır bu. Kendisinin dışında birinin kullanmasına izin vermeyen bir iç güç.Bu gücü kimler, kime, hangi koşulla ve niçin devrederler konusuna girmeyeceğim, fakat devredildiğinde, insanın hayatı boşverdiği, hayatı ile ilgili olanların hiçbirine müdahale etmeyeceği, hayatın çeşitliliği ve özgünlüğü konularındaki bilgilerinin yiteceği, insanın kendisine duyması gereken saygıyı yitireceği, bunun sonunda gelecek köleliğe razı olacağı ve zamanla hayatın temel gerçeğinin bu olduğuna inanacağını düşünüyorum.Günümüzde, ağalık ifadesi ile vurgulamak istediğim, az ya da çok “tahakküm” içeren bu gerçeğin çeşitleri artmış gözüküyor. Toprak ve tarım işlerinin şekil verdiği ilişkilerin dışında gelişen ağalıklardan biri de siyaset sahnesinde ağırlığını hissettiriyor; delege ağalığı.Bir diğeri sokaklarda kendini hissettiren kabadayılık ve oluşturduğu kültürel ortam baskınlığı.Bir diğeri, inançsal özgünlüklere dayalı kümelenişin kendi dinamiklerinin meydana getirdiği hiyerarşinin etkili olduğu gerçeklik.Bir diğeri sosyal medyayla, akçal imkanlar ve mühendislik beceri ile insanları ve toplumları kendi amaçladıkları yerde sabitleyebilen üstünlük.Buna benzer, belki daha çok şeyden söz edebiliriz, bunlar benim aklıma gelen, çok defa bunlar, bireysel davranımı sınırlayan, iradeyi çürütmese bile tedavülden kaldıran toplumsal gerçeklikler.Akıl verecek değilim tabi, ancak hayatın ve doğanın kirletilmesine, çocuklarımızın köleleştirilmesine, dünyadaki düşmanlıkların kemikleşmesine, sınırlı kaynakların birilerinin/şirketlerin çıkarı adına çarçur edilmesine karşı durabilmek için biz insanların akıl ve vicdan özgürlüğü kaçınılmazdır.Cüzi de olsa, dünyayı ve insanlığı düze çıkaracak yeterlikte olduğu inancındayım insan iradesinin.Yaradanın bahşettiği, akıl, gönül, vicdan gibi insanın hem zahiri, hem batını algılama yetilerini destekleyen etkileşimlere güvenli alan açan iradenin kullanımından vaz geçmek, kafası çalışıp merhameti olmayanlara köleliği doğurur.Buna gerek yok.Başkasının hakkını yememek, yaşadığımız çağı anlamak, başkalarını incitmemek, tembel ve cahil olmamak, asalak ve fırıldak olmamak, yetmişiki millete bir nazarla bakmak, canlı cansız her şeye saygı duymak gibi güzellikleri yaşayabilmek imkanı varken hem de.Yaşanmışlığı muhtemel bir söylence ile yazıyı bitireyim isterim. Eyvallah.Ağa bir gün fena sinirlenir, o sinirle eve gelir, evde akşam sofrası kurulmak üzeredir. Öfke süslü solumalar eşliğinde, “bu gün iki kişiyi geberteceğim” der. Ortam birden buza keser. Ağa ileri geri yürüdüğü esnada, ortamdaki herkes, anlamlı anlamlı azabın yüzüne bakarlar. Onlara göre gidici kesin odur. Azap, zaten kahırlıdır, kimilerinin alaycı tavrını kaldıramaz ve düşündüğünü söyler; “Tamam, anladım, öleceklerin biri benim de, diğeri kim peki?”
Bence azap ağanın nesine