Umutsuzluk insana göre değil

featured
service
Beyin de belli sebepler yüzünden hoşuna gidene tav oluyor. Bilim insanları “konfor alanı” diyor bu yangelip yatma alanına. Yeter ki çalışmasın. Alışılageldiği otomatiğe bağladıysa tamamdır. Yani tembelliğe fit.Beyin insan demek. Çalıştırmalıyız. Tembel insan huzursuz ve yorgundur.Çağın getirdikleri ve olup bitenlerin yaşattığı “travmalar” cesaretini ve gücünü kırdı insanın.Korkuttu.Neylesem olmayacak, en iyisi dünyayı parmağında oynatanlara eyvallah etmek düşüncesiyle umutsuzluğa kapıldı insan. Bu nedenle, “bari elimdekileri kaybetmeyimci” mantık ve davranış revaçta. Moda gibi.Duyu organlarına içinin kapısını kilitlemişlik demek daha doğru olur buna. Bana değmeyen yılan binyaşasıncılık da başka bir adı bunun.Öfkeli eden de o.Herkes mi böyle? Hayır.İnsanlığın sürüklenmekte olduğu değersizlik çukuru, hız ve haz sarhoşluğu hayatın da içini boşaltmakta.Hediyeden eskisi gibi mutlu olmuyoruz.Taksitle aldığımız her şey biraz sonra eskiyor. Ne yazık ki yenisini düşünmeden edemiyoruz. Dolayısı ile mutsuzluğumuzu dermansızlaştırıyoruz.Yozlaşmak bu. Ruha yozlaşmak. İnsanın doğasına yozlaşmak.Her işimizle ilgili kolaylaştırıcı elektronik aletler yaptık. Ancak işimiz bitmez oldu. Tam aksine çeşitlendi.Bir sürü de hastalığımız var artık. Temizlik hastalığı bile. Biriktirme hastalığı yetmezmiş gibi. Bağımlılıklarımız hastalık seviyesini bile geçti.Böyle giderse sokaklarda düşüp ölmeler sıradanlaşır.Kimi yerlerde ceset kokmasa komşunuzun öldüğünden haberimiz olmuyor.Olup bitenleri ve sebeplerini duymamaya çalışmak, görmememek adına saklanmak, bilmezlikten gelmek, konuşulmasını istememek, hatta insanın doğasında olan bu hassasiyeti yok etmek için ilaç müptelası olmak adlı gerçeklerimiz var.İnsan veya insanlık için sahiden başka seçenek yok mudur? Hayat böyle devam eder mi dersiniz? İnsan alışacak mı duygusuzluğa?En iyisi şöyle sorayım; daha ne kadar sessiz kalınabilir insanın ruh ve duygularını yitirmesine?Hayvanlaştırılmasına yani.Düşünebilen ve güzeli arayan insandan sunulanı tüketen, tembel, mutsuz ve huzursuz bir canlı türüne evrilmek tehlikesi kapımızda.Pasif direniş olarak sunulan gönül kırgınlığı dahil, umutsuzluk insanlık adına düpedüz ahlaksızlıktır.Uzayda yıllarca yol alabilen araçları yapan zekanın, kendi meydana getirdiklerine esir olması kabul edilemez.Maddenin kulluğunu da geçtik.Onların çöplüğünde ruhunu bedeninde ölü halde taşımak, yarını düşünmeden bu günü tüketmek, doğanın iflasından nemalanmak, değersizlikle kofluğun torbası olmak, edebiyat ve sanatla bağını kesmek olacak iş değil.Toparlanmalıyız. Düşünmeliyiz. Görmeli ve duymalıyız.“İnsanın acısını insan alır” demiş ya şair Şükrü Erbaş, öyle.İnsan yaşadığı dramı hissetmeli.Görmesek bile, birimizin aç gözlülüğü uzaklarda bir çocuğun açlıktan ölmesine sebep oluyor.Bitmeli bireyci keşmekeşimiz.İnsanın ve insanlığın buna ihtiyacı var.Önce kendi ruhumuz ile buluşmalıyız.Vicdan gözesi açık olmalı hepimizin.Gerisi gelir zaten.Haydi.
Umutsuzluk insana göre değil

Yorumlar kapalı.