İNANÇ

featured
service
İnanç denildiğinde neredeyse hepimizin aklına din gelir. Fakat “Tanrı’ya, bir dine inanma, akide, iman, itikat” şeklinde ifade edilen inancın; “bir düşünceye gönülden bağlı bulunma”, “birine duyulan güven, inanma duygusu” ve “inanılan şey, görüş, öğreti” şeklinde tanımları da bulunmaktadır.Ümmetin 73 fırkaya ayrıldığı, yerden mantar biter gibi hocaların, şeyhlerin, pirlerin, tarikatların ortaya çıktığı bir ortamda, en ideali devlete ve devletin kurumlarına itibar etmektir. Bu nedenle din inancı konusunda ahkâm kesmek bizim haddimize değildir.Farklı anlatım ve yorum tarzları bulunsa da, birçoğumuzun bildiği, “yağmur duasına şemsiye ile gitmek” şeklinde özetlenen bir hikâye vardır. Bu hikâyede, elinde şemsiye ile duaya çıkan köylünün, Allah(CC)’a, kendine ve yaptığı duaya olan inancına, diğerlerinin ise sadece şekilden ibaret tutum ve davranışlarına vurgu yapılmaktadır.Genç yaşta ebedi âleme uğurladığımız, çok değerli bir abimiz, A firmasına ait araçları satan bayide satış temsilcisi iken en iyi araç hangisi sorusuna A markasını överek cevap verirdi. Daha sonra B firmasına ait araçları satan bayide satış temsilcisi iken en iyi araç hangisi sorusuna B markasını överek cevap vermeye başladı. Bu durumu kendisine hatırlattığımda verdiği cevap şuydu; “Aslında teknik olarak bu iki marka birbirine çok yakın kalitede araçlar üretiyor ama ben bir satış temsilcisiyim kendim inanmadığım bir şeye başkalarını nasıl inandıracağım?”Üstün DÖKMEN’e göre inanç, güven ve ümitle birlikte hayatı güzel kılan üç olgudan biridir. Kendi yaptığımıza dahi inanmıyorsak, etrafımızda güveneceğimiz insanlar yoksa ve yarına dair bir ümidiniz yoksa bu hayat bize hiçbir zaman güzel olmayacaktır. “İnançlı 1 kişi, ilgili 99 kişiye eşittir” şeklinde J. S MİLL’e atfedilen bir söz vardır. Burada herhangi bir konuda, bu konuya inanan 1 kişinin, o konuyla sadece ilgili olan 99 kişi kadar etkili olacağı vurgulanmaktadır. Bir de bu konuda ilgisi dahi olmayan kişilerin bu konuyla ilişkilendirildiğini düşünürsek vay halimize. Bu açıdan baktığımızda liyakatin ölçülerinden birisinin de inanç olduğunu görürüz. Yani yaptığı işe inanmayan insan o işe layık da değildir.Biz günlük hayatımızda her gün yağmur duasına çıkmasak da söz konusu köylülerin tutum ve davranışlarını birçok alanda gösteriyoruz. Hayat tecrübelerimizden yola çıkarsak, bireysel ve örgütsel (toplumsal) başarının veya başarısızlığın temelinde de inanmak vardır. Varılan hedefin doğruluğu veya yanlışlığı tartışmasını bir kenara bırakarak, başarıyı, hedefe varma olarak nitelendirirsek, hedefe inananların bu hedefe vardıkları aşikârdır. “Türkiye için inandığın yolda yürü!” sloganı ile 7. olağan kongresine giden mevcut iktidar partisinin, 18 yıl iktidarda kalma başarısının altında da yaptığı işe inanmak yatmaktadır.İnancı ve siyaseti bir araya getirmişken, siyasi aktörler başta olmak üzere toplumun değişik kesiminden değişik grupların inanmışlığına değinmekte fayda var. Sosyal medyanın ulaştığı boyut ortadadır. Yediğimiz, içtiğimizden tutun da özel hayatımıza kadar her şeyi sosyal medyada paylaşır olduk. Bahsettiğimiz gruplar da yaptıkları her şeyi sosyal medyadan paylaşma modasına uymuş durumdalar. Toplandık, istişare ettik, bilgi alışverişinde bulunduk, talepleri dinledik vb. süslü söylemlerle boy boy toplu resimler paylaşılıyor. Toplantı resimlerinde, herkesin önünde bir kâğıt, not defteri veya ajanda ile kalem görmeyi arzularken, birçok resim karesinde bir kişide dahi bunları görememek insanda hayal kırıklığına yol açıyor. “Söz uçar yazı kalır.” misali, bu hayal kırıklığıyla, yapılanlara ve yapılacaklara da inanamıyoruz. Acaba onlar yaptıklarına inanıyorlar mı?Tutum ve davranışları eleştirsek de, bu tutum ve davranışın sahibi insana saygımız var. Yani kişileri değil davranışları hedef alıyoruz. Eleştirilerimizden üzerine düşen payı alacak olanların da konuya bu hassasiyetle yaklaşmaları temennimizdir. Eleştiriye açık olmak da bunu gerektirir. Yani eleştiriye açık olmanın ilk adımı bunu kabullenebilmek, sonraki adımı ise eleştirilen davranışı değiştirebilmektir.İnsanları inandırmaya çalışmanın, inananlarla yola koyulmaktan daha zor olduğu bilinciyle, biz de inandığımız yolda yürümeye, inandığımız doğruları söylemeye devam edeceğiz; doğru şeyleri, doğru zamanda, doğru kişiye söylemeye gayret edeceğiz inşallah.Unutmayalım ki, 1071 de Malazgirt’te, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan, Sultan Alparslan’a kefen misali beyaz gömlek giydirerek ordunun başına geçiren de yukarıda bahsettiğimiz inanmışlıktır. Bu inanç hem zafere olan inanç hem de şehitlik mertebesine olan inançtır.Yine bugün 106 ncı yıldönümünü kutlayacağımız, Çanakkale Zaferi de bu inanmışlığın eseridir. Bu vesileyle vatan için gözünü kırpmadan düşmanın önüne atılan aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun diyoruz. Bizler onlara minnettarız…Emrolunduğu gibi dosdoğru olan kullardan olmamız dileğiyle, Rabbim hepimizi doğrularla hemhal eylesin!Kalın sağlıcakla…
İNANÇ