Anlamak Yerine Oynamayı Seçtik

featured
service
Türküler, Türk Tarihi’nin vazgeçilmez bir parçasıdır. Kültürel değerlerimiz içerisinde toplumun özünü yansıtan, topluma ışık tutan en önemli unsurlardan biri de türkülerdir. Bu değerlerimizi kuşaktan kuşağa doğru aktarabilmek toplumun en önemli görevi olmalıdır.Teknolojik gelişmelerle birlikte kültürel değerlerin aktarım hızı artmakla beraber, bu değerlere verilen önem azalmaya, aktarımın doğruluğu tartışılır hale gelmeye başlamıştır. Özellikle Ankara bu olumsuz tablodan nasibini fazlasıyla almış, hatta kültürel yozlaşmaya öncülük etmiştir diyebiliriz.Ankara’ya atfettiğim bu olumsuz sözler sizleri ne kadar incitiyorsa, konunun özü de beni o kadar incitiyor. Ankara, Doğu ve Batı Anadolu’yu birbirine bağlayan yollar üzerindeki konumu ile Selçuklu ve Osmanlı döneminde tam bir kültürel etkileşim merkezi olmuştur. Ahiliğin merkezi olması, aynı zamanda Ankara’yı bir kültür şehri haline getirmiştir. Yöresel oyun havaları, türküleri ve seymenleriyle bir kültür merkezi olan Ankara, kurtuluş mücadelesindeki azmi ve kararlılığı ile de Cumhuriyetin başkenti olmayı hak etmiştir.Ankara’nın başkent oluşuyla birlikte kültürel ve ekonomik yapısı hızla değişmeye başlamıştır. Ancak, ne yazık ki Ankara bu yükü kaldıramamıştır. Nasıl ki yeryüzündeki en iyi doğal temizleyici toprak ana, haddinden fazla tahribata yenik düşüyorsa Ankara’da haddinden fazla farklı kültür taarruzuna yenik düşmüştür. Çünkü aşırı göç ve beraberindeki aşırı kültür taarruzu, kültür çatışmasına yol açmıştır. Özellikle yerleşik halk lehine ekonomik koşullardaki iyileşme, kültüre verilen önemi azaltmıştır. Sonuç olarak kültür çeşitliliği yerine kültür yozlaşması gerçeği ile karşı karşıya kalınmıştır.Geçmişte Ankara eğlence kültürünün en önemli iki unsuru “Divanlar” ve “Cümbüşler” imiş. Divanlar, kentin ileri gelenlerinin, seymenlerin kapalı bir ortamda toplanıp sazlı sözlü muhabbet yaptıkları, ağa denilen efe başı tarafından yönetilen ve hiyerarşik olarak belirli bir kurallar bütünü dâhilinde yapılan toplantılarmış. Bir diğer organizasyon Cümbüş âlemleriymiş. “Usullü, disiplinli bir muhabbet dairesinde yapılan bu toplantılarda, içki, çengi, müzik bir arada yer alırmış.Ankara’nın Müslüman Türk ahalisi tarafından tertip edilen bu eğlencelerin dini açıdan sakıncaları olduğu aşikardır.. Ancak kültürel acıdan ve toplum kuralları acısından bir edep ve adap çerçevesinde icra edilirmiş.İçki, çengi ve müzik üçlemesinden hareketle eğlence kültüründeki değişime bakacak olursak: Birincisi; şehirlerde bu kültür anlayışı kılıf değiştirerek aynen devam etmektedir. Bugünkü pavyon anlayışı edep ve adabını yitirmiş, kapitalizme teslim olmuş modern şehir cümbüşlerdir. Ankara’nın başkent olmasıyla ortaya çıkan ekonomik gücün, kültür yozlaşmasıyla birleşiminden ortaya çıkan en hızlı ve en olumsuz vaka bu olsa gerek.İkincisi; köylerde ve şehir içinde köy kültürünü yaşayan mahallelerde, düğünler boyutuyla cümbüş geleneği 90’lı yıllara kadar devam etmiştir. Bizim kuşak ve öncesi hatırlar. Ancak günümüzde hem dinen hem de toplumsal açıdan cümbüşün 3 ögesi de yozlaşmıştır. Şöyle ki: İçki düğünlerin ögesi olmaktan çıkmıştır. Görünüşte olumlu olan bu uygulama geri planda daha büyük soruna yol açmıştır. Artık ulu orta (parklarda dahi) içki içilir olmuştur. Kadın, çengi sıfatıyla düğünlerin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Ancak dansöz sıfatıyla modern kültürde 7 den 70 e herkesin gözü önünde kendine yer edinmiştir. Diğer taraftan kadın erkek ayrımı yapılmaksızın, ulu orta herkes oynar hale gelmiştir. Belki de din ve töre temelli en büyük yozlaşma bu alanda olmuştur. Bir kardeşimizin şu ibretlik sözü beynimde yer edinmiştir: “Eskiden köy odalarında kadın oynatırlarmış, biz şimdi köy meydanında karımızı, kızımızı anamızı, bacımızı oynatıyoruz hep beraber izliyoruz.”Müzik konusunda da yozlaşma hat safhadadır. Ankara ne denli kültür zengini olsa da, Ankara denildi mi ön plana çıkan kültür ögelerinin başında oyun havaları gelmektedir. Belki bu yüzden olsa gerek, oyun havalarındaki yozlaşma diğerlerine göre daha geç fakat daha fazla olmuştur veya daha fazla hissedilmektedir. Kendisi Ankaralı olmayan, ismine Ankaralı ön ekini alanların başlattığı bu akıma yereldekilerin de katılmasıyla Ankara müziği alenen katledilmiştir. Toplumdaki tabirle isimleri sazcı olsa da, bu kişilere bir tabir bulamadım. Çünkü müzik anlamında üretim sıfıra yakın söz anlamında üretim deseniz bel altı sözler türkülerin içine girmiş durumda. Saz çalmak deseniz, teknolojik diğer aletlerin sayesinde ona da gerek kalmadı. Merhum şairimiz Abdürrahim KARAKOÇ fetva adlı şiirinde “Türküler var başı belden aşağı, Çalmayan radyonun pili cennetlik.” dizeleriyle ve yerel sanatçılarımızdan Taner OLGUN (bu yazıyı kaleme alırken kendisinin çağın hastalığı covid 19’dan rahmetli olduğunu öğrenmem acı bir tevafuktur) “atalar bilmişler” adlı türküsünde “belden aşağı sözler türkülere girdi, fitne fesat şeytan muradına erdi” sözleriyle konuyu özetliyor aslında. Yine Türk Halk Müziğine gönül vermiş sanatçılarımızdan Sümer EZGÜ yıllar önce “Belden aşağı sözlerin olduğu bir ‘Ankaralı tayfası’ çıktı” diyerek bu konuya tepkisini dile getirmişti. Yukarıda da söyledik. Üretim sıfır. Ya kamuya mal olmuş değerli insanların şiirlerini, türkülerini oyun havasına dönüştürmek, ya da benzer bir türkünün ezgisini bel altı sözlerle dinleyiciye sunmak moda oldu. Biz de milletçe bunlara oynar olduk.Bu yozlaşmada bizim katkımız yok mu? Kimimiz umursamayarak, kimimiz hangi çağda yaşıyorsun baskısına boyun eğerek, kimimiz de Rahmetli Aşık Mahzuni Şerif’in ibretlik türküsü “Ha Babam Ha”nın oyun havası versiyonuna oynayarak katkı verdik yozlaşmaya. Peki! Bunca yozlaşmaya karşı kültürümüzden, türkülerimizden vaz mı geçeceğiz? Hayır! İnadına yaşayacağız, inadına yaşatacağız kültürümüzü. Koruyacağız özümüzü. Bakın ne diyor Bozkırın Tezenesi Neşet ERTAŞ Usta: Türkü söyler dillerimiz Ne gözeldir ellerimiz Bağlamada tellerimiz Türkü sever türkü söyler Türk’üm diyeSağlıklı kalın, Türkülerle yaşayın, Türküleri yaşatın.
Anlamak Yerine Oynamayı Seçtik