Algı yüzyılı

featured
service

Ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik programdan yoksun, ancak sadece toplumun algılarına yönelik yürütülen bir seçim dönemi daha yaşıyoruz. ‘Türkiye yüzyılı’ olarak sloganları atılan bu dönemi ‘Algı yüzyılı’nın inşaası olarak değerlendirmek her açıdan daha mantıklı ve makul duruyor.

Kaç seçimdir ‘istikrar için…’ diye başlayan sözlerin devamı ile yeni vaatleri dinleyip duruyoruz. Yıllardır süre gelen ‘istikrar’ sözcüğünün temel dayanak noktası aslında halkın yoksulluğunda yatıyor. ‘Daha kötüsü olabilir mi?’ endişesini düşünün. Gerçekten toplum refah içerisinde yaşasaydı, ekonomik sorunların olmadığı bir ülkede bu söylev inandırıcı gelebilir miydi?

Yeni bir ekonomik sistem, temel hak ve özgürlükleri geliştirmeye yönelik program, dış ilişkiler, ülke sınırlarının güvenliği, mülteci sorunu, basın özgürlüğü, özelleştirmeler, kamu kaynaklarının tekellere bağlanması, yap-işlet devretler, yargı bağımsızlığı, tek adam rejimi, meclisin gerçekten halkın temsil makamı olması, laiklik, eğitim sistemi, üniversitelerin bağımsızlığı, parti devleti… bunların her biri algı siyaseti üzerinden değersizleştiriliyor.

İlçe ilçe TOGG gezdi. Ömrü boyunca çalışarak alamayacağı araçla selfi çekmenin verdiği gurur bir tarafa, bir aylık doğalgaz ücretinin ödenmiş olması bile, yoksul halkımızı bir nebze olsun rahatlatmaya yetiyor.

Doğalgaz, otomobil, savunma sanayi gibi başlıklarda devletin yeni adımlar atmasına kim karşı çıkabilir? Ama devlet, parti demekse, bu gücü menfaatler adına kullanmaktan asla çekinilmiyor. Asker biziz, ordu biziz, polis, mühendis, öğretmen, hukukçu, bürokrat, siyasetçi, devlet biziz… Devlet kimsenin tekelinde ve himayesinde değildir, eğer böyle tarif edilirse bunun adı demokrasi değil, monarşidir, halkta yöneten değil, yönetilendir. ‘Ayaklar baş olursa kıyamet kopar’ sözünü hatırlayınız. Buna göre ayaklar biz, baş ise onlardır.

Türkiye halkı ilericidir, yurtseverdir, bağımsızlık ve özgürlüğün yanındadır. Her ne kadar ‘demokrat’ diyemeyip, ‘Demir kırat geliyor’ diyerek selamlayanlar olsa da demokrasi toplumun ruhuna işlemiştir.

‘Demir kırat’ta bugüne benzer taktiklerle iktidara taşınmıştı. Ancak, yüzde 95’inin Müslüman olduğu bir ülkede, tereciye tere satmak hala işe yarıyorsa eğer, savunmamız gereken en büyük değerimiz laiklik olmalıdır. Algı yüzyılına giden yolda da en büyük hata bu ilkeyi koruyamamış olmamızdan geçiyor. Devlet aklı, din üzerinden yürütülen siyasetle oluşmaz, laikliğin yerle bir edilmesi siyaset alanına perde çekmekten başka bir işe de yaramaz.

O perdenin kalkması gerek. Halkla ilişkiler mühendisliği ile toplumu dizayn etmek bizi geleceğe taşıyamaz. Bu ülkenin gençleri ne yazık ki kaygılı, ancak seçim sonuçları üzerinden kaygıya kapılmak yersiz. Seçimler kazanılır, kaybedilir, ancak Cumhuriyete sıkı sıkıya sarılmaya devam edilmelidir. Köhnemiş, tarihin çöplüğünde yerini almış yıkık düzeni yeniden inşaa etmeye kalkışmak er ya da geç başarısızlıkla sonuçlanır.

Cumhuriyete inanmaya devam edeceğiz.

Algı yüzyılı