Haddi bilmek için hakkı bilmek gerek

featured
service
Yabancı dillerden geçen sözcükler bazen gerçek anlamını yitirerek, bazen gerçek anlamı bilinmeden, bazen de toplumda daha önce kullanılan bir kelimeyi yok ederek kullanılabilmektedirler. Örneğin vasat, gerçek anlamı dışında kullandığımız kelimelerden biri, ifrat ve tefrit çoğumuzun anlamını dahi bilmeden günlük yaşamda kullandığımız kelimelerden ikisi, protokol ise hem gerçek anlamını bilmeden hem de örf ve âdetimizde çok önemli bir yeri olan “önde gelen/ileri gelen” sözcükleri yerine kullandığımız kelimelerden bir tanesidir. Vasat; orta anlamında kullanılmaktadır. Yüce Kitabımız Kuranı Kerim’de, “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi vasat (örnek) bir ümmet yaptık…”şeklide tefsir edilen Bakara Suresinin 143. ayetinde “vasat”, “ölçülülük” anlamında olumlu bir ifade ile kullanılmıştır. 286 ayetten oluşan Bakara Suresinin ortasında bu ayetin olmasına da şaşmamak gerek. Kibritin yerine çakmağın yaygınlaşmasıyla “vasati (ortalama) 40 çöptür” sözü de tarih olunca; eğitim yerini öğretime bırakıp öğrencinin değeri not ile ölçülünce; aslında ölçüm açısından ideali tanımlayan “vasat” kelimesi olumsuz bir anlama bürünmüştür. Hal böyle olunca “çok vasat” şeklinde kullanılan ifadenin gittiği yeri düşündünüz mü? Bu kelimeyi, bu anlamıyla, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı emanet ettiğimiz değerli öğretmenlerimizin de kullanıyor olması, acaba sizde nasıl bir duygu uyandırmaktadır? Vasat insan; “ifrat ve tefritten kaçınarak inancında, davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran dengeli ve ölçülü kişi” anlamına gelmektedir. İfrat; bir konuda aşırıya gitmek demektir. Normalden fazla anlamına gelir. Tefrit ise ifratın tam tersi, normalden az anlamına gelir. Protokol; “diplomatlıkta, devletlerarasındaki ilişkilerde geçen yazışmalarda, resmî törenlerde, devlet başkanları ile onların temsilcileri arasındaki görüşmelerde uygulanan kurallar”, “resmî ilişkilerde ve işlemlerde ciddiyet” olarak ifade edilmektedir. Toplumsal ilişkilerde, görgü ve nezaket kuralları olarak ifade edilebilir. Protokol, aynı zamanda resmî törenlerde önde yer alan kişileri de ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu ifade şekliyle protokolün, resmi alan dışındaki karşılığının “önde gelen/ileri gelen” olduğu kanaatindeyim. Köyümün ileri gelenlerini gözümde canlandırdığımda, bu sözcüğün içinde barındırdığı derin anlamları daha iyi kavrayabiliyorum. Onlar, herkesin derdine koşan, küskünleri barıştıran, sözüne itibar edilen insanlardı. İsmiyle müsemma, ihtiyaç olunca gelen kişilerdi. Sahi, kaldı mı onlardan? Şimdi gelenler değil, gidenler ön planda. Hem önde gidenler, hem de ön koltuktan yer kapma yarışında olanlar. Yarışı kazanınca kendini itibarlı zanneden, oysa gönülden de gittiğini bilmeyenler. Protokolü bilmeyen protokol düşkünleri… İnsan protokolde de ifrat ve tefritten uzak, yani vasat olabilmelidir. 40 yılı aşkın zamandır Akyurt’ta yaşarım, imkânım oldukça resmi törenlere, farklı türden toplantılara katılmaya çalışırım ama birçoğunda, toplantının esasını da gölgeleyen protokol ifrat ve tefritlerine şahit olurum. Örneğin siyasi parti mensupları… Elbette amacım insanları hakir görmek değildir. Her insanın yaptığı işin bir değeri vardır. Çevreyi temizleyen bir çöpçü, ürün yetiştiren bir çiftçi, hayat kurtaran bir doktor, topluma yön veren bir politikacı vs. hepsinin toplumda bir değeri vardır. Ama bakıyorsunuz bir toplantıda, iktidar partisinin çaycısı da ilçe başkanı da protokolde yan yana. Muhalefet ondan aşağı kalır mı? Ya meslek kuruluşlarının, STK’ların temsilcileri? Yönetimin tamamı protokolde, zannedersiniz tüm kabine toplantıya gelmiş. İfrata örnek çok da tefrite yok mudur? Elbet vardır. Mütevazılık, halk adamlığı, belki de ifratçılardan yer bulamama bahanesiyle protokolden kaçanlar. Onlar çok mu masumlar? Onlar da temsil ettikleri kurumu, gerçekte temsil edemeyenlerdir. Protokol denildi mi akla gelen ilk isimlerden Nihat AYTÜRK, “Yönetimde affedilmeyen suç; yurt içinde kurumu, yurt dışında devleti temsil etmemek ya da olumsuz temsil etmektir” diyerek bir anısını paylaşır: “Ankara’da bir kurum, başkanlık müşavirinin törene katılacağını yazıyla bize bildirdi. Müşavir geldi: “Ben protokolde oturmayı sevmem” dedi, arkaya oturdu. Kurumun koltuğu boş kaldı. Ben de, kurum başkanına; “Görevlendirdiğiniz müşavir protokoldeki yerine oturmadı. Törende kurumunuz temsil edilmedi.” dedim. Başkan, o müşaviri hemen görevden aldı” Bir de kurum amirleri var, belki her organizasyona davet edilir ama tenezzül edip, toplantıya katılma ya da bir mazeret bildirme nezaketinde bulunmaz. Yaşadığı toplumla kaynaşmayı zül addeder. Ta ki mahallin en büyük mülki amiri o toplantıya katılana kadar. Onların ki, ifrat mı tefrit mi? Veya her ikisi mi? Ya da hiç biri mi? Takdiri kendilerine bırakalım. Biz 40 yıldır yaşadıklarımızdan bir sonuca vardık. Kaleme alıp, isim zikretmeden yazımızda kendilerinden bahsettiklerimiz ve bu yazıda kendilerine protokolde yer verdiklerimiz de umarım bir sonuca varırlar. Sözün özü şudur ki, dine de, töreye de uygun olan; davranışlarda ölçülü olmaktır, haddi bilmektir. Ama haddi bilmek için önce Hakkı, sonra da hakkını bilmek gerek. Töreyi bilmek, töreyi de unuttuk madem, bir kitap edinip protokol kurallarını okumak gerek. Hakkını bilmeyen haddini hiç bilmez… Allah(CC) hepimizi sırât-ı müstakîm üzere kılsın inşallah.
Haddi bilmek için hakkı bilmek gerek